3 Aralık 2021’de Washington Post gazetesi gizlilik derecesi olmayan ABD istihbarat raporları ile ilgili bir makale yayımladı. Söz konusu raporlar, Rus birliklerinde görülen büyük hareketliliğin “Kremlin’in önümüzdeki yıl 175,000 askeri içeren çok cepheli bir saldırı düzenleyeceğini” düşündürüyordu. Bu makale, Rusya Devlet Başkanı Putin’in gizli planlarını açıklayacak bir İngiliz ve Amerikan kampanyasının başlangıç noktası oldu.

Ukrayna kuvvetlerinin bir tankı 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Kharkiv Oblast’ta Chuhuiv’e düzenlediği askerî operasyona mukabele ediyor. © CNBC / Anadolu Ajansı / Getty Images
Washington Post’un bu makaleyi yayımladığı tarih ile 23 Şubat 2022 tarihleri arasında Amerika ve İngiltere Rusya’nın propagandasını çürüten ve Kremlin’in Ukrayna’nın tamamını işgal etme planlarını açığa çıkaran sekiz ifşaatta bulundular. Düşman aktörlerin planları ve niyetleri hakkında gizli kaynaklardan elde edilen bilgilerin - istihbarat olarak da bilinir - tekrar tekrar kamuoyuna açıklanması genel olarak alışılmadık bir hareket olarak görüldü zira güvenlik kuruluşlarının bildiklerini kamuoyuna açıklamaları çok nadir bir olaydır.
Bazı gözlemcilere göre, Rusya’nın Ukrayna’yı geniş çaplı istilası öncesinde Amerika ve İngiltere’nin yaptıkları istihbarat açıklamaları “[benzeri görülmemiş ölçekteydi] (https://www.nids.mod.go.jp/english/publication/commentary/pdf/commentary224e.pdf)”. Aynı şekilde, Mart 2022’de İngiliz sinyal istihbaratı teşkilatının (GCHQ) müdürü de “çok gizli istihbaratın ifşa edilmekte olduğunu” ve “bu hızda ve ölçekte devam edilirse bunun gerçekten de benzeri görülmemiş” olacağını söylemişti. Soğuk Savaş döneminden örnekler bu tür ifşaatın tek başına yeni bir şey olmadığını, ancak ifşaatın genişliği, kapsamı ve sayısı gibi bugün eklenen unsurların yeni olduğunu gösteriyor. Bir Time Dergisi raporuna göre ABD Ulusal İstihbarat Direktörlüğü istihbarat raporlarının düzeyinin düşürülmesi yönünde ayda bir veya iki talebe cevap verirken bugün isteğe cevap verirken, bugün bu sayının günde bir veya ikiden fazla hale geldiğini açıklamıştı.
Amerikan istihbarat toplumunun Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik komplolarını ortaya çıkarmaktaki başarısına değinen ABD'nin İstihbarat ve Araştırmadan Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Brent Holmgren, ABD'nin Ukrayna'ya yönelik istihbarat diplomasisini “başarılı” [bulduğunu] (https://foreignpolicy.com/2024/02/19/russia-ukraine-us-intelligence-diplomacy-invasion-anniversary/) ifade ederken, dönemin NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, NATO Müttefiklerinin istihbaratı kamuoyuna açıklamalarının “esas amacının Rusya’nın saldırıya geçmesini engellemeye çalışmak olduğunu belirtti. İstihbarat ifşaatının esas amacı Rusya’yı caydırmak iken nasıl oldu da Müttefikleri birleştirme amacına dönüştü?
Bu makalemizde istihbarat ifşası kavramını nasıl algılayabileceğimizi, neden devletlerin bazen gizli istihbaratı ifşa etmeyi seçtiklerini ve bunun potansiyel sonuçlarının ne olabileceği konularını tartışacağız. Bu makale, son yıllardaki ifşaat bolluğunun gizli servislerin rolünün daha şeffaf hale geldiğine işaret edebiliyor gibi görünse de, gizli bilgilerin ifşası, daha da önemli olarak, politika ve istihbarat uygulamaları arasındaki sınırın giderek daha bulanık hale gelip gelmediği konusunda bir tartışma başlattı. Bu açıklamalara ek olarak, bu makale, istihbarat ifşasının taşıdığı gücün, diğer bilgi türlerinin aksine, gizli bilginin epistemik statüsünde yattığını öne sürmektedir.
Gizliliğin getirisi
Gizli bilgiyi kamuoyu ile paylaşmak güçlü bir politika aracı olabilir. Gizlenen bilginin özel bir sosyal statüsü vardır zira bu tür bilgi diğer bilgi türlerinden daha önemli görülür. Bazı akademisyenler bu durumu “gizliliğin getirisi” olarak adlandırıyorlar. Gizlilik bir yatırım veya sermaye biçimi olarak kabul edilebilir zira kıskançlık, paranoya, kafa karışıklığı, gizem, entrika, şüphe ve hayranlık duyguları yaratabilir. Sosyal statüsünden dolayı “gizli bir bilgiyi” açıklamak, bir politikayı sunmaktan çok daha değerli görülebilir.
Örneğin, devletin gizliliği üzerindeki çalışmasında yazar William Walters 1995’te CIA’nın çok gizli [Venona projesinin](https://www.nsa.gov/Helpful- Links/NSA-FOIA/Declassification-Transparency-Initiatives/Historical- Releases/Venona/) (Sovyetlerin 2. Dünya Savaşından 1980’lere kadar yapmış olduğu iletişimine yöneltilmiş bir kriptanaliz programı) halka açıklanması karşısında gerek kamuoyu gerek akademisyenlerin kendilerinden gizlenmiş bir dünyanın nasıl adeta gözleri önüne serildiği duygusuna kapıldıklarını [gösteriyor](https://www.routledge.com/State-Secrecy-and-Security-Refiguring-the-Covert-Imaginary/Walters/p/book/9780367773397?srsltid=AfmBOoqD1aRcs51Ul7 qNgoBwBCnoBowER0l2rKBwlsDgpU8Fh69Bu0pi). Walters, Venona’nın gün ışığına çıkarılmasını haber yaparak, medyanın, bu projenin çok gizli bir istihbarat toplumu tarafından nasıl kapalı kapılar ardında gizlendiğini vurgulayarak (dedektiflik, gizem ve casusluk romanlarından sahneler ve klişeler kullanarak) bu olayı ortaya çıkaran kahraman gerçek avcıları gibi davrandığını gösterdi. Kamuoyunun zihnindeki gizlilik imajı, bir zamanlar son derece gizli olan bir bilginin ifşa edilmiş olduğu gerçeğini belki de kriptanalizin açığa çıkardığı bilgiden daha önemli bir hale getirdi.
Bir başka örnek ise, Fransız casus dizisi Le Bureau des légendes (2015-2020). Bu dizi, kazandığı statünün büyük bir bölümünü Amerikan CIA ve İngiliz MI6'sına eşdeğer olan gerçek Fransız Dış Güvenlik Genel Müdürlüğü (DGSE) ile olan bağlantıları nedeniyle gerçek dünyadaki casusluğun inandırıcı bir şekilde temsil etmiş olduğu için kazanmıştır. DGSE’nin otantik logosunun kullanıldığı ve DGSE çalışanlarına dizinin bölümlerinin ön gösteriminin yapıldığı söylenen “Le Bureau des légendes”, kamoyunda DGSE hakkında bugüne kadar gizlenen bir gerçeği açığa çıkaran bir dizi olarak görüldü. DGSE’nin gerçekte ne yaptığı konusundaki gizlilik perdesi, dizinin içerdiği espiyonaj hikayesinin espiyonaj gerçekliği kanıtlanamaz veya yok da sayılamaz. Yine de, dizinin yapımcıları ile DGSE arasındaki ilişkiler konusunda kamuoyunda dolaşan söylentiler 'gerçek' casusluğun nasıl işlediğini gösterdiği için diziye epistemik bir statü kazandırdı ve dizinin Fransa'daki popülerliğini açıklamaya yardımcı oldu. Walters'ın Venona projesine ilişkin vaka çalışmasında görüldüğü gibi, gizli bir dünyanın 'içinde' olup bitenlere kısa bir bakış atabilmiş olma duygusu, genel izleyici kitlesi için heyecan verici olabilir.

William Walters, 1995’te CIA’nın çok gizli Venona projesinin – Sovyetlerin 2. Dünya Savaşından 1980’lere kadarki iletişimine yöneltilmiş bir kriptanaliz programı – halka açıklanması karşısında gerek kamuoyu gerek akademisyenlerin kendilerinden gizlenmiş olan bir dünyanın nasıl adeta gözleri önüne serildiği duygusuna kapıldıklarını gösteriyor. Foto © pbs.org
Dolayısıyla, gizliliğin kamuoyunun istihbarat konusundaki algısı üzerinde garip bir etkisi vardır. Gizliliğin, ayrıca politika belirlemede istihbaratın oynadığı rolleri değerlendirmekte ve istihbaratın ifşası olgusunu nasıl algıladığımız konusunda da belirleyici bir etkisi vardır. Bir yandan istihbarat toplamak için kullanılan kaynaklar ve metotlar istihbarat toplumu dışında kalanlar tarafından bilinmemesi gerekirken; diğer yandan, en azından liberal demokrasilerde, istihbarat örgütlerinin kendilerine duyulan güveni sürdürmek ve personel alımını mümkün kılmak için kamunun desteğine de ihtiyaçları vardır. Bu nedenle, kamuoyu desteğini kazanırken gizliliği korumak istihbarat servisleri için bir ikilem oluşturur.
İstihbarat ve siyaset arasındaki ilişki de gizlilik ile karakterize edilir. İstihbaratın politika yapıcılara bir konu üzerinde düşünmelerine ve çeşitli senaryolar ve sonuçları üzerinde durmalarına yardımcı olması [beklenir](https://warontherocks.com/2018/11/intelligence-and-you-a-guide-for-policymakers. Ancak, geleneksel olarak siyasi seçimler üzerinde bir taraf benimsemek istihbarat servislerinin işi değildir; bu nedenle istihbarat servislerinin siyasi kararlar almalarına izin verilmez. İstihbarat teorisyenleri, politika yapıcılar ve istihbarat analistleri arasındaki ideal ilişkinin ne olacağı konusunda aynı görüşteler](https://findresearcher.sdu.dk/ws/portalfiles/portal/203581173/FINAL_Objectivity_of_Intelligence_Practices_INS.pdf). Bazıları istihbarat çalışanlarının analizlerini ‘kirletmekten’ kaçınmak için mesafeli davranmaları gerektiğini düşünürken, diğerleri politika yapıcılar ile etkileşimin istihbarat analizinin tarafsızlığına zarar vermeyeceğini düşünüyor. İkinci bakış açısı, politika yapıcıların istihbaratı ifşa etme kararını politikayı ve aktörlerin davranışlarını şekillendirmek amacıyla aldıklarına bağlanabilir. Ancak, istihbaratı kamuoyuna açıklamanın tabii ki bazı riskleri ve bedeli olacaktır.
İfşaat ikilemi ve insan faktörü
Gizli istihbaratın ifşa edilmesi aynı zamanda devletler için de bir ikilem oluşturur. Allison Carnegie ve Austin Carson’un “ifşaat ikilemi” devletlerin sahip olduğu bilginin yayılmasının siyasi yararları olacağı gibi olumsuz siyasi veya operasyonel sonuçları da olacağı zaman ortaya çıkar. Bir başka ikilem de amaçlanan siyasi ve askeri etkilerden yararlanırken belirgin metotlar ve kaynakların gizli tutulmasıdır.
İşin içine insan faktörü girince bu ifşa ikilemi daha da kötüleşir. Dylan ve Maguire’ın ileri sürdükleri gibi, bir ajan bilgiye ne kadar yakınsa, o ajanın ifşa olması riskinden dolayı topladığı istihbaratın kullanılması da o kadar zor olur. Örneğin, 2016 ABD seçimlerine müdahale edilmesini bizzat Başkan Putin’in emrettiği ve müdahaleyi bizzat düzenlediğine dair istihbaratın Kremlin çalışanlarından Oleg Smolenkov vasıtasıyla CIA’ye ulaştırıldığı iddia edilmişti. Bu bilgi daha sonra ABD makamları tarafından Rusya’yı konuyla daha fazla uğraşmaktan caydırma çabaları çerçevesinde kamuya açıklandı. 2017 yazında Smolenkov’un Karadağ’da tatilde olduğu sırada ABD’ye sızdığı bildirildi. Smolenkov’un hikâyesinin ayrıntıları hala bilinmemekle beraber, topladığı istihbaratın açığa çıkmasının onu ifşa ettiği ve büyük olasılıkla Rusya’dan kaçmasını zorunlu kıldığı düşünülüyor.
İstihbarat ajanslarının ellerindeki istihbaratın kaynağını paylaşamadıkları durumlarda, istihbaratı inandırıcı olarak sunmaları daha zordur. 2022 yılının başlarında olan da aynen buydu: uydu görüntüleri Rus askerî birliklerinin yığınak yaptıklarını gösterirken Rusya’nın Ukrayna’yı istila edeceği konusundaki istihbaratın tam kaynağı gizli tutuldu ve bu nedenle de bazı müttefiklerin İngiliz ve Amerikalıların Putin’in planları konusundaki değerlendirmelerine kuşkuyla yaklaştıkları bildirildi.
Bazı Avrupa ülkelerinin ABD istihbaratının ortaya sürdüğü uyarılardan şüphe duymaları, görünüşe göre Washington’un elindeki istihbaratı kamuya açıklama kararında etkili oldu. Time Dergisinin daha önce bahsi geçen raporu, CIA Direktörü, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Ulusal İstihbarat Direktörü ile yapılan görüşmelere dayanarak ABD’nin ifşa kampanyanın ilk hedefinin Putin’in kendisi olduğunu ileri sürüyordu; amaç “Rusya’yı sürpriz unsuru yaratabileceği fikrinden vazgeçirmekti.” Rapor, Burns’ün Putin ile yaptığı telefon görüşmesinin sonuçsuz kalmasından sonra ABD’nin istihbarat paylaşımına başlama kararının, Avrupa’da büyük ölçekli bir savaşın mümkün olabileceğine inanmayan bazı Avrupalı müttefikleri ikna etme ihtiyacından kaynaklandığını iddia ediyordu.
Siyasal istihbarat mı yoksa siyasallaştırılmış istihbarat mı?
İstihbaratın ifşa edilmesi politika yapıcılara statü ve otorite kazandırabilir; ancak birçok gözlemci, ifşaatın aynı zamanda istihbaratı siyasallaştırma riski de taşıdığını savunuyor. Bu görüş analistlerin tercih edilen sonuçları bizzat “seçtikleri” ve belirsiz bilgilerin yorumlanmasına ideolojik ön yargılar empoze ettikleri anlamına gelebilir. Eski CIA ajanları David Gioe ve Michael Morell Foreign Affairs Dergisinde kısa bir süre önce yayımlanan makalelerinde istihbaratı açıklamanın istihbaratı siyasallaştıracağı ve böylece en büyük avantajlarından biri olan tarafsız olma niteliğini tehdit edebileceği konusunda uyarıda bulundular. Gioe ve Morell makalede istihbaratta tarafsızlığın ne anlama geldiği konusunda karmaşık bir tartışmaya da değiniyor. Bu tartışmada bir taraf istihbaratın apolitik ve bağımsız bir ideali temsil etmesi gerektiğini savunurken, Gates Ekolü olarak bilinen diğer taraf istihbaratın siyasi bir çaba olduğunu kabul ediyor ve aynı zamanda tarafsız kalmanın son derece mümkün olduğunu iddia ediyor.

Eski CIA ajanları David Gioe ve Michael Morell Foreign Affairs Dergisinde kısa bir süre önce yayımlanan makalelerinde istihbaratı açıklamanın istihbaratı siyasallaştıracağı ve böylece en büyük avantajlarından biri olan tarafsız olma niteliğini tehdit edebileceği konusunda uyarıda bulundular. Foto ©Rob Dobb
İstihbarat servislerinin 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı topyekûn istila edip etmeyeceğine dair tahminlerden hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğu konusundaki tartışmalar bu gerginliklerin bir göstergesi: istilayı öngörmekte yanılanlar istihbaratın tarafsızlık niteliğini yerine getirmekte başarısız olmuş addediliyorlardı. Örneğin, Almanya Federal İstihbarat Servisi ve Fransa Dış Güvenlik Genel Direktörlüğü (DGSE) Putin’in Ukrayna’yı istila etmesinin pek mümkün olmadığını öngörüyorlardı. Ancak bu değerlendirmeler sadece “yanlış” yapılmış değerlendirmeler miydi, yoksa bu ajansların içinde CIA ve MI6’nın değerlendirmeleriyle uyuşan rakip değerlendirmeler de var mıydı? Bu konuda kesin konuşamayız çünkü açıklanmayan değerlendirmeler dolay olarak kamuoyunun gündemine yansımadı. Dolayısıyla, nasıl ortaya çıktıklarını bilmesek de İngiliz-Amerikan değerlendirmelerinin, Fransız ve Almanların değerlendirmelerinden daha “tarafsız” oldukları düşünüldü. “Hikâyenin tümü” istihbarat ajansları tarafından bilindiği şekliyle kamu açısından her zaman erişilmez kalacaktır. Yani, istihbaratın “ifşası” asla tam bir ifşa olmayacaktır.
Biz hangi bilginin gizli tutulduğu bilemediğimiz için Fransız ve Almanların vardıkları sonuçların altında yatan sebepleri değerlendiremeyiz. Belki Rusya’nın ödemeye hazır olduğu bedeli azımsamışlardır veya belki Rusya’nın politikasındaki emperyalist ve milliyetçi değişimi hafife almış ve hatta göz ardı etmişlerdir. Bu gibi yanlış hesaplar gerçekten de istihbaratın siyasallaşmasından kaynaklanabileceği gibi başka sebeplere de dayanabilir. Örneğin, “istihbarat psikolojisi analizinin” temel unsurlarından biri, kişinin diğerlerinin düşüncelerini anlamaktan veya erişebilmekten uzak olduğu durumlarda bunların yerine kendi yargılarını koyacağını ileri sürer.
İstihbaratın ifşa edilmesinin caydırıcılık üzerindeki sınırlı etkisi
NATO Müttefiklerinin istihbarat ifşaatının Putin’in Ukrayna’yı işgalinin hemen öncesindeki planları üzerinde belirgin etkileri olup olmadığını, veya varsa ne gibi bir etkisi olduğunu bilemeyiz; bu soruyu cevaplamak gelecekteki tarihçilerin görevi olacaktır. Daha önce de değinildiği gibi, dönemin NATO Genel Sekreteri Stoltenberg istihbarat ifşaatının öncelikli hedefinin Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasını engellemek olduğunu belirtmişti. Stoltenberg’in bu sözleri istihbaratın ifşa edilmesinin potansiyel bir saldırganı bu eyleminin getirebileceği kazançtan çok daha ağır bir maliyeti olacağına ikna etmek suretiyle caydırıcılığa katkısı olacağını öne sürüyordu.
İstihbarat ifşaatı üzerinde uzmanlaşmış akademisyen Ofek Riemer, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşına ilişkin istihbaratın ifşa edilmesinin öncelikle siyasi bir rol oynadığını savunuyor: bu ifşaat NATO’nun söylemi etrafında birliğin sağlamlaştırılmasına yardımcı olmuş ve Putin‘i kötü adam olarak göstermişti. Riemer‘e göre eğer NATO Rusya’yı caydırmak istemiş olsaydı kuvvet kullanmaktan kaçınmazdı ve savaş riskini göze alırdı; ayrıca üstünlüğünü sürdürmek için de istihbaratın kamuya ifşa edilmesinde daha temkinli davranırdı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski‘nin bile ABD’nin yaptığı ifşaat konusunda çekinceleri olduğu görülüyordu. Hatta 28 Ocak 2022’de Zelenski Biden‘ın uyarılarının “panik yaratabileceğini” ifade etmişti. İfşaatın başarılı olup olmadığı, nihai hedeflerinin neler olduğuna bağlıdır. Bu nedenle ABD ve İngiltere’nin ifşa çabalarının Putin’i caydırmak yerine Avrupalı müttefikleri ve muhtemelen Rus halkının bir kısmını etkileme olasılığı daha fazla olabilirdi. Putin Ukrayna‘yı geniş çaplı işgal etmeye karar verdiğinde NATO bütünleşmişti ve bu anlamda İngiliz-Amerikan kampanyası müttefikleri bir araya getirmekte başarılı olmuştu.
Rusya’nın Ukrayna’yı istilasının Rus istihbarat ajansları için muazzam bir istihbarat başarısızlığı olduğu gerçeği, Amerikan ve İngiliz tahminlerinin başarısını destekledi. İstihbarat konusundaki bilim insanları bunun bir “otokratik istihbarat paradoksu”ndan kaynaklandığını ileri sürdüler. Otokratik liderler her türlü iç muhalefeti bastırmak için güvenlik servislerini kullandıklarından, istihbarata bağımlılıkları demokratik liderlerden çok daha fazladır. Ancak güvenlik sistemlerindeki zayıflıkları belirleme olasılıkları da daha düşüktür. Bu da onların güçlerini önemli ölçüde tehdit edebilir. Dolayısıyla 2022’de Ukrayna konusunda doğru istihbarat sağlamakta başarısız olmuş olan aynı Rus güvenlik servisleri, Putin rejimini iç muhaliflerine karşı korumakta vazgeçilmez olmuşlardır.
İstihbarat ifşaatının geleceği
Bu makalenin amacı istihbarat ifşaatının Rusya’nın Ukrayna‘yı topyekûn istilası öncesinde oynadığı roller üzerinde derinlemesine düşünmekti. Bu istihbarat bir tür paradoksla şekillenmişti. Şöyle ki, ABD ve İngiltere’nin istihbarat ifşaatı Rusya’nın Ukrayna‘yı istilasını önlemeyi amaçlamış olsa bile, özellikle NATO müttefikleri arasında birlik yaratmak açısından bir “başarı” olarak algılanmıştı. Dylan ve Maguire’ın belirttiği gibi, bu ifşaat Rusya’ya karşı uluslararası bir cephe oluşmasına katkı yapan bir “anlatı üstünlüğü” yaratılmasına yardımcı oldu.
Gelecek açısından önemli bir soru da şu: önümüzdeki yıllarda daha fazla mı yoksa daha az mı ifşaata şahit olacağız? İstihbarat ifşaatının taşıdığı riskler göz önüne alınırsa, devletler kısa vadeli diplomatik kazanımları konusunda gizliliğe ağırlık verme eğilimindeler. Hiç şüphesiz sırların paylaşımı tekrarlanacaktır, ancak Rusya’nın Ukrayna‘yı istilası öncesinde görülen hız ve ölçekteki ifşaatın yeni normal haline gelmesi pek olası değildir.