Deniz tabanındaki altyapı, verilerle desteklenen küresel ekonomi için hayati önem taşır. Dünyadaki verilerin %99’u deniz tabanındaki küresel kablo ağı vasıtasıyla iletilir. Bu muazzam kablo ağları vasıtasıyla her gün sadece yaklaşık 10 trilyon ABD doları değerinde finansal işlemlerle ilgili veri akışı yapılıyor. Deniz tabanındaki bu kritik altyapı veri kablolarının yanı sıra elektrik kabloları, doğal gaz ve petrol boru hatlarını da kapsar. Büyük güçler arasındaki gerilim tırmanırken, Avrupa-Atlantik topluluğuna hizmet veren deniz altındaki altyapı, hibrit müdahaleler için cazip bir hedef haline geldi. Bu da deniz altındaki altyapının güvenliğinin NATO için bir öncelik olması gerektiği anlamına gelir.

Dünyadaki verilerin %99’u deniz tabanındaki küresel kablo ağı vasıtasıyla iletilir. Resim © ABD Deniz Kuvvetleri / Joshua Knolla
Ekonomik açıdan, mantık, deniz tabanındaki altyapının öngörülebilir gelecekte de küresel ticaret ve güvenlik açılarından hayati önemini koruyacağına işaret ediyor. Ancak bu deniz altı tedarik yollarına güvenli alternatifler bularak riskleri azaltmanın ekonomik ve lojistik açıdan karmaşık zorlukları da bulunuyor. Örneğin, Sıvılaştırılmış Doğal Gazın (LNG) konteyner ile taşınması ve yönetilmesi çoğu kez boru hatları vasıtasıyla taşınmasından daha pahalı ve zordur. Aynı şekilde, hükümetler ve endüstri sektörü sık sık uydulara daha fazla veri trafiği yükleme konusunu tartışıyorlar, ama bu alanda ilerlemeler çok yavaş gidiyor. NATO üyeleri bu tür alternatif yollar geliştirmeye devam edecekler, ancak enerji tedariki ve veri güvenliğini koruyabilmek için deniz tabanındaki kritik altyapının korunması konusunda da odaklanmaları şarttır.
Deniz tabanındaki belirsizlik
1982'den bu yana, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konvansiyonu (United Nations Convention on the Law of the Sea) (UNCLOS) denize kıyısı olan ülkelerin karasuları, uluslararası sular ile Münhasır Ekonomik Bölgeler (MEB) (Exclusively Economic Zones)](https://oceanexplorer.noaa.gov/facts/useez.html#:~:text=An%20%E2%80%9Cexclusive%20economic%20zone%2C%E2%80%9D,both%20living%20and%20nonliving%20resources.) arasındaki ayırım yapar. Bir ülkenin kıyı şeridinden 12 deniz miline kadar uzanan karasuları o ülkeye tüm egemenlik haklarını verir, ancak Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konvansiyonu (UNCLOS) kapsamındaki güvenliğe ilişkin sorumluluklar, deniz tabanındaki çok geniş alana yayılmış altyapıların uluslararası sularla kesiştiği noktalarda veya birçok ülkenin MEB alanlarında son derece belirsizdir. Yasal olarak bir ülkenin kendi MEB’i dâhilindeki deniz tabanı altyapısını koruma hakkı vardır, ancak diğer ülkelerin askeri faaliyetlerini kısıtlamaya hakkı yoktur. Uluslararası sularda (diğer bir deyişle Açık Denizlerde) deniz altındaki altyapıları ve askerȋ faaliyetleri koruma amaçlı yasal düzenlemeler çok daha belirsizdir.
Açık denizlerdeki sert koşullar altyapılara tesadüfi olarak koruma sağlayabilir. Kuzey Amerika’yı Avrupa’ya bağlayan birçok iletişim kablosu Atlantik Okyanusu’nun ortasından, ortalama derinliğin 3,600 metre olduğu noktadan geçer. Bu da bir denizaltının herhangi bir müdahalede bulunmasını zorlaştırır, ama imkânsız da kılmaz. Bu sert koşullar insan eliyle bir müdahale olmadan da kabloların hasar görmesine veya arızalanmasına da yol açabilir. Bu nedenle, kablo sahipleri verinin rutin olarak yeniden yönlendirilmesi için yoğun bir alternatif kablo ağı oluşturmuşlardır. Bu muazzam ağın kendine has bir koruma şekli vardır. Bu ağı oluşturan yaklaşık 600 kablo aktif durumdadır veya bu şekilde planlanmıştır. Aktif kabloların 1.4 milyon kilometreden fazla bir mesafe kat ettiği tahmin edilmektedir. Avrupa-Atlantik bölgesindeki yoğunluk, ciddi ve etkili bir veri kesintisi yaratmak için fırsat kollayan düşman aktörleri birden fazla denizaltı kablo düğümüne eşzamanlı bir saldırı koordine etmeye mecbur kılar. Denizlerde caydırıcı bir duruş, NATO’nun bu tür bir saldırıyı caydırabileceği veya ona mukabele edebileceğini garanti eder. Kıyı şeridine yakın olan daha sığ sularda deniz altı altyapılarına müdahale riski artar zira engebeli denizaltı topoğrafyası düşmanların hibrit operasyonları tırmandırmalarına olanak sağlar.
NATO orduları Kuzey Atlantik'te operasyonel bir avantaja sahip olsa da, Rusya'nın hibrit taktikleri AB ve NATO üyeleri arasındaki işbirliğinin daha az gelişmiş olduğu alanlardaki zayıf noktaları hedef alabilir. Hibrit çatışmalar normalde doğrudan saldırı eşiğinin altında yaşanır. Eğer engellenmezse, bu durum güvensizliği besler ve kışkırtıcı taraf için avantajlı bir ortam yaratır.
Büyük güçler arasındaki gerilim tırmanırken Rusya, Çin ve diğer stratejik rakipler Batı'nın çıkarlarına meydan okumak için hibrit müdahale kullanmaya devam etmeye hazır halde bekliyorlar. Moskova ve Pekin, NATO ve AB tarafından kurumsal olarak desteklenen Batı'nın toplu olarak daha büyük askerȋ ve ekonomik güce sahip olduğunu kabul edebilirler. Bununla birlikte Rus ve Çinli strateji uzmanları, güvenlik işbirliğindeki boşluklar hedef alındığında Batı'nın gücünün zayıflatılabileceğinin farkındadır. Birden fazla paydaş arasındaki işbirliğinde var olan boşluklar Avrupa-Atlantik demokrasilerine hizmet eden deniz altı altyapısını riske atmaktadır.
Kurumsal Uyarlanma
Deniz altyapısıyla ilgili zayıf noktalar 1922’de Kuzey Akım (Nord Stream) boru hattına düzenlenen sabotaj ile daha da öne çıkmış ve 23 Şubat 2023 yılında NATO Deniz Tabanı Altyapısı Koordinasyon Hücresinin (bundan böyle Hücre olarak anılacaktır) kuruluşunu hızlandırmıştır. Hücre, NATO’nun uluslararası personelinin himayeleri ile zayıf noktaları haritalandıracak ve NATO Müttefikleri, ortaklar ve özel sektör arasındaki çalışmaları koordine edecektir. Hücre, Haziran 2023'te, enerji, nakliye, dijital altyapı ve uzay politikaları konusunda daha güçlendirilmiş bir AB-NATO güvenlik işbirliği yönündeki tavsiyelerini raporlandıran NATO-Avrupa Birliği (AB) [dayanıklılık ve kritik altyapı görev gücüne] (https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/ip_23_3564) katkıda bulunmuştur.
Deniz tabanındaki altyapıların çoğu özel şirketlere aittir veya onlar tarafından işletilir. Bu da güvenliğe ait sorumluluğun kime ait olacağı konusunda hükümetler ve ticari kuruluşlar arasında belirsizlikler yaratabiliyor. Deniz tabanındaki zayıf noktalarının azaltılmasında kamu-özel ortaklıklar hayati rol oynar. Hücre, hibrit tehditler karşısında durumsal farkındalığı desteklemek amacıyla bilgi paylaşımını teknolojik, siyasi ve iş dünyasının uzmanlığı ile birleştirerek hükümetler ve endüstri arasındaki işbirliğine köprü kuran önemli bir çerçevedir. Hücre, örneğin, NATO'nun Savunma Yatırımları Bölümü altında yer alan ve teknolojik yenilik ve birlikte çalışabilirliğe öncelik veren [Dijital Okyanus girişimini] (https://www.nato.int/cps/en/natohq/news_224798.htm?selectedLocale=en) destekleyerek NATO'nun daha geniş kapsamlı stratejik müdahalesine yardımcı olmaktadır. Deniz güvenliği ile ilgili birçok sorunun üstesinden gelmek için yürütülen çabalarda teknolojik yenilikler hayati bir önem taşır. Önde gelen endüstrilerle daha güçlü diyalog kurmak NATO’nun en son yenilik trendleriyle ilgili vizyonunu genişletmesine yardımcı olur ve sensörler, gözetleme araçları, su altı araçları ve insansız su altı araçları gibi deniz altı güvenliğini geliştirecek teknolojileri destekler.
Hibrit müdahaleyle mücadele
32 Müttefik ülke genelinde NATO çok yönlü bir deniz güvenliği ortamıyla karşı karşıya. Jeopolitik gerginlikler artarken Kuzey Akım sabotajı bu tür olayların kontrolden çıkacağı yönünde endişelere yol açtı. Norfolk’taki Müşterek Kuvvet Komutanlığında devam etmekte olan gelişmeler, NATO’nun Kuzey üyelerinin kara, deniz, hava ve siber alanlardaki operasyonel koordinasyonunu iyileştiriyor. NATO bu durumu dengelemek için Güney üyelerini istikrarsızlık riskine karşı desteklemeli. Çünkü NATO’nun Güney üyelerinin deniz bölgeleriyle bağlı oldukları komşularında istikrarsızlık narkotik, yasadışı silahlar ve örgütlü suçun akışını kolaylaştırmakta.

27 Eylül 2022 tarihinde Danimarka’nın Bornholm kenti yakınlarında bir Danimarka F – 16 önleme uçağından Kuzey Akım 2 boru hattındaki gaz sızıntısının görüntüsü. © Danimarka Savunma Komutanlığı
Kuzey Avrupa hükümetleri, Rusya’nın Ukrayna’daki konvansiyonel askerî saldırganlığına Avrupa Birliği ve NATO’nun mukabelesinde önemli roller oynarlar. Rusya, AB ve NATO’ya karşı çeşitli hibrit yollarla misilleme yapar. Rusya’nın güvensizlik yaratma yollarından biri de sivil hava trafik kontrolü tarafından görülebilen bir transponder kodu olmadan “kör uçuş” (“flying dark”) yapan Rus askerî uçaklarının hava sahası ihlalleriyle sık sık tırmanmalara neden olmalarıdır. Bugünlerde Kuzey Avrupa’da sivil havacılık alanında da Rusya’nın batı bölgelerinden GPS sinyallerinin karıştırılması nedeniyle sık sık kesintiler yaşanıyor. Birleşik Krallık ve İrlanda, kendi deniz Münhasır Ekonomik Bölgeleri (MEB) yakınlarında Baltık Denizi bölgesindeki olaylara benzeyen birçok hibrit olayla karşılaştılar. 2015’ten beri Kraliyet Hava Kuvvetleri (RAF) uçakları BK kontrolündeki hava sahasına yaklaşan Rus askerî uçaklarını engellemek için düzenli olarak havalanıyorlar. Rusların deniz devriye uçağı olarak da görev yapabilen Tu-95 ve Tu-142 bombardıman uçaklarının tespit edildiği rapor ediliyor. Raporda bunun denizaltı tatbikatlarını da içeren daha geniş kapsamlı manevraların da yapılmakta olabileceğinin işareti olabileceği ifade ediliyor.
2022 Şubat ayında Moskova’nın Ukrayna’yı topyekûn istilasının başlamasından çok kısa süre önce, Rusya’nın İrlanda’nın güney ucundaki Münhasır Ekonomik Bölgede büyük çaplı deniz eğitimleri yapmayı planlaması tüm dünyanın dikkatini çekmişti. Hibrit operasyonlar sivil ve askeri alanları ayırt etmez. Nisan 2023’te İrlanda önemli transatlantik kabloların geçtiği kendi Münhasır Ekonomik Bölgesinde denizin altında hasara neden olabilecek teçhizata sahip Rus bandıralı bazı şüphe çekici kargo ve tamir gemileri gözlemledi. Bunun arkasından Mayıs 2023’te Rus savaş gemileri aynı sularda manevra yaptılar. Yorumcular bu tatbikatların İrlanda ve BK’ın mukabele yeteneklerini ölçme amacı taşıdığını ifade ettiler. Kuzey Atlantik’in birçok başka yerinde “[küçük mavi adamlar] (https://www.irishtimes.com/ireland/2022/10/08/nuclear-ships-russian-subs-and-little-blue-men-ireland-faces-a-vast-array-of-risks-in-its-maritime-waters/)” tarafından korunan birçok şüpheli Rus bandıralı ticari gemi görüldü. Çin ve Hindistan’a malzeme taşıyan Rus tankerleri çevresel tehlikelere neden olabilecek uzun seferler yaparak Avrupa denizlerinde dolaşıp duruyorlardı. Bu gemilerin Batının yaptırımlarına rağmen bir yolunu bularak alışılmadık iletişim teçhizatı taşıdıkları iddia edildi ve aslında Rusların hibrit faaliyetlerine bilgi sağlayan “dinleme istasyonları” oldukları konusundaki şüpheleri arttırdı.
Sabotaj riskleri
Ciddi deniz vakaları Nordik-Baltık bölgesini etkilemeye devam ediyor. Polis raporlarına göre, Norveç anakarasını Artik’teki Svalbard takımadalarına bağlayan deniz tabanı veri kablosunda Ocak 2022’de insan yapımı hasar görüldü. Aralık 2019’da hizmete giren Balticconnector açık deniz boru hattı Finlandiya ve Estonya’nın gaz tedariğinin güvenliğini arttırmakta. Ekim 2023’te bu boru hattında hasar tespit edildi. Kısa süre sonra hemen yakınında Finlandiya ve Estonya’yı birbirine bağlayan deniz altı veri kabloları, Estonya ile İsveç’i bağlayan EE-S1 kablosu ve bakımı Rusya tarafından yapılan bir kabloda çeşitli hasarlar keşfedildi. Finlandiyalı araştırmacılar halen bu yıkıcı furyanın sebebinin büyük olasılıkla Hong-Kong’a kayıtlı bir gemi olduğunu ifade ediyorlar. Söz konusu gemi çeşitli kereler Rusya’nın Baltık Denizi [limanlarına yanaşmış] ](https://thebarentsobserver.com/en/security/2023/11/newnew-polar-bear-exits-northern-sea-route) ve yolculuğu sırasında deniz yatağında demir taramış. Estonya’da yapılan paralel araştırmalar da Finlerin daha önceki bulgularını doğruluyor.

Polis fotoğrafları Svalbard kablosunun fiberindeki hasarın bir ezilmeden kaynaklanmış olabileceğini gösteriyor. Çelik zırhta açılan bir yarık kabloyu açığa çıkarmış. 2 Ocak 2022 tarihli hasar sonrasında Norveç Radyo Televizyon Kurumu’nun (NRK) haberi. Fotoğraf © Politiet, Norveç
Hasarın kasten mi yoksa kaza eseri olarak mı meydana geldiği henüz netlik kazanmadı. Hangisi olursa olsun, Balticconnector olayı deniz altındaki kritik altyapıya gayet basit yollarla hasar verilebileceğinin altını çiziyor. NATO Baltık Denizi müttefikleri için “ilave gözetleme ve keşif uçuşları” yaparak bu duruma mukabele etti. Bölgeye dört mayın avcı gemisi gönderdi ve bölgede Havadan Erken Uyarı ve Kontrol (AWAC) ve İnsansız Hava Aracı (İHA) sistemleri konuşlandırdı. Aşağı yukarı 40 milyon Avro tutan onarımlardan sonra Balticconnector Nisan 2024’te yeniden hizmete girdi. Bu olay NATO üyelerine deniz güvenliğinde daha güçlü bir işbirliğinin gelecekte hibrit müdahalelere karşı hayati önem taşıdığını hatırlatmaya devam ediyor.
1990’ların başında Baltık devletlerinin – Estonya, Letonya ve Litvanya – yeniden bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra, bu ülkeler büyük ölçüde Rusya tarafından sağlanan enerjiye bağımlı kaldılar. Son on yılda Baltık Denizindeki AB ve NATO üyeleri arasındaki deniz altı altyapısı genişletildi. Bu da Baltık ve Nordik devletlerini yavaş yavaş enerji konusunda Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtarıyor. Baltık devletleri 2025 yılına kadar AB’nin desteğiyle, Rusya ve Belarus ile olan bağlantılarını kesme planları doğrultusunda elektrik şebekelerini senkronize ediyorlar. Klaipéda’daki bir Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) terminali 2014 yılından beri Litvanya’nın enerji bağımsızlığını arttırıyor. Litvanya aynı zamanda 2015’te açılan ve Baltık ve Nordik elektrik piyasalarını entegre eden NordBalt deniz altı elektrik kablosu vasıtasıyla İsveç’e bağlanıyor.
NordBalt deniz tabanına yerleştirilirken Vilnius’tan Rus askerî gemilerinden kaynaklanan çok sayıda müdahale olduğu bildirildi. Ekim 2022’de kullanıma açılan, kısmen deniz altında yerleşik gaz hattı Baltic Pipe Kuzey Denizi’nden Danimarka yoluyla Polonya’ya gaz taşıyor. Bir diğer deniz altı elektrik bağlantısı olan LaSGo halen geliştirilme aşamasında ve İsveç, Baltık Denizi’ndeki Gotland adası ve Letonya arasında enerji ikmalini güçlendirmeyi vadediyor. Büyük bir kısmı denizin altında olan bu yeni altyapı, Rusya’nın “enerji silahını” zayıflattığı için Avrupa güvenliği açısından genellikle olumlu. Bununla beraber enerji tekelinin sürekli aşınmasıyla etkisi azalan Moskova’nın sabotajla misilleme yapmasına yol açabilir. Zayıf noktalar azaltılamazsa altyapının genişlemesi yıkıcı müdahale riskini arttırır ki bu da AB ve NATO üyelerine deniz işbirliğini yeniden şekillendirmeleri konusunda yeni sorumluluklar yükler.
Ortaklarla çalışma
Genişletilen deniz tabanı altyapısı Baltık Denizinde değişimler yaparken Karadeniz’de de benzer projeler devam ediyor. Rusya uzun zamandır bölgedeki diğer ülkelerin ihtiyacını karşılayan denizaltı boru hattı projeleri ve veri kabloları ile Karadeniz altyapısını kontrolü altına almayı amaçlıyor. Tek taraflı bağımlılık yaratarak hâkim olma çabaları artık sorgulanıyor. Romanya ile ortakları Gürcistan ve Azerbaycan’ı birbirine bağlayan [bir Karadeniz deniz altı elektrik kablosu] (https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/statement_22_7807) ve hemen bitişiğinde bir veri kablosu planlanıyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen bu projenin Karadeniz ülkelerine “[temiz, uygun fiyatlı, ve güvenli enerji kaynakları] (https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/statement_22_7807)” sağlayacağını doğruladı. Ukrayna’yı AB ve NATO üyelerine bağlayan genişletilmiş Karadeniz altyapısı, büyük olasılıkla Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşa planlarında yer alacak. Baltık Denizi’ndeki senaryolar gibi, AB’nin himayesinde deniz altı altyapısının genişletilmesi, liberal politikalar ve ekonomik düzeni güçlendirecek bağlantıları arttırır. Ancak zayıf noktaların nasıl güven altına alınacağı konusunda yeni sorular da ortaya çıkarabilir. Karadeniz çevresinde bölgesel politikalar Baltık bölgesi veya Kuzey Atlantik’tekilerden daha az istikrarlı olduğu için deniz güvenliği sorunları da daha ciddi boyuttadır.

Daimi NATO 1. Deniz Grubu Amiral Gemisi ESPS Admirante Juan de Borbon, yanındaki FGS Rhoen tankeri ile Norveç’in Oseberg petrol ve doğal gaz sahası yakınlarında Kuzey Denizi’nden geçiş yapıyor. NATO yıllardır kritik altyapının güvenliğini arttırmak için çalışmakta. Deniz Tabanındaki Kritik Altyapı (CUI) her zaman deniz güvenliği ve deniz durum farkındalığının odak noktası olmuştur. 28 Mayıs 2024 ©MARCOM/NATO
NATO üyeleri ilk defa Mayıs 2024’te toplanan NATO’nun [Deniz Tabanındaki Kritik Altyapı Ağı] (https://www.nato.int/cps/en/natohq/news_225582.htm) vasıtasıyla deniz altı altyapısını güvence altına almak amacıyla kamu ve özel ağları harekete geçirebilirler. Avustralya, İrlanda, Japonya, Ürdün ve Yeni Zelanda gibi ülkelerle ortaklıklar vasıtasıyla daha geniş küresel ağlar da oluşturulması da mümkündür. Her bir ortak deniz tabanı altyapısının korunmasında NATO ile ortak stratejik çıkarlar algılamakta. Ürdün’ün ekonomisi Akdeniz’deki yoğun deniz altı altyapısına dayanıyor. İrlanda’nın NATO ile kısa süre önce güncellenen ortaklığında deniz altı altyapısı konusunda diyalog öncelik taşıyor. Japonya ile Pasifik komşularından bazıları arasında [planlanan] (https://cloud.google.com/blog/products/infrastructure/pacific-connect-initiative-to-expand) genişletilmiş veri kablosu bağlantıları konusunda yenilikçi güvenlik çözümleri şart. Avustralya ve Yeni Zelanda’yı ABD ile birleştiren Southern Cross Kablosunun güvenliğini korumak hayati önem taşıyan bir amaç. Deniz altı altyapısı gelişmeye devam ederken NATO’da gerçekleşmekte olan uyarlamalar hibrit tehditlere mukabelede önemli bir dönüm noktası oluşturuyor.