ABD Deniz Kuvvetlerinin en yeni, en büyük ve en üstün teknolojiye sahip süper uçak gemisi USS Gerald R. Ford, diğer NATO müttefiki ülkelerin savaş gemileri eşliğinde Atlantik Okyanusu’nu geçti. Gemide bulunan iki kardeş Ford’un ilk konuşlandırılmasına tanık oldular. Bu kardeşlerden biri kariyerinin son uçuşunu yapmak üzereydi.

USS Gerald R. Ford, Atlantik Okyanusunu geçerken bir uçak gemisi vurucu grubuna önderlik ediyor ve NATO’nun Avrupalı ve Kuzey Amerikalı müttefikleri arasındaki kalıcı bağı
gösteriyor.
Bir savaş pilotu geminin daracık, loş koridorlarında denizcileri geçerek ilerliyor. Güverteye ulaştığında bir kapının üstündeki ağır mandalı açıyor. Kapının arkasında Atlantik Okyanusu’nun küçük beyaz dalgacıklarla harelenen koyu gri suları uzanıyor. Metal ve yeni boya kokusu yerini denizden gelen temiz havaya – tabii jet yakıtının keskin kokusuna da – bırakıyor.
Pilot, güvertede duran F/A-18E Süper Hornet savaş uçağını buluyor, uçak bakım erlerini yumruğuyla selamlıyor, uçağın etrafını dolaşarak açık panellerin içine bakıyor ve kanatların altındaki yakıt tanklarını eliyle yoklayarak yerlerine tam oturup oturmadıklarını kontrol ediyor. Gördüklerinden tatmin olduktan sonra ekibi selamlıyor ve merdiveni tırmanarak kokpite giriyor. Sağında USS Gerald Ford’un uçuş kontrol kulesi ve radar direkleri görkemli bir görüntü sunuyor.
Bu çok güzel bir kare. Hemen makinemi yukarı kaldırıp seri çekim düğmesine basıyorum. Pilot anlayışla *tamam mı?*der gibi bana bakıyor.
Bu pilotun adı Deniz Binbaşı Phillip Kunzig – deniz kuvvetleri subayı, havacı ve benim kardeşim.
Uluslararası Silent Wolverine tatbikatının bir bölümü olarak Halifax, Kanada’dan Portekiz kıyılarına kadar sürecek yolculuğunda USS Ford’a altı NATO üyesi ülkenin – Kanada, Danimarka, Fransa, Almanya ve Hollanda – gemileri de eşlik ediyor. NATO adına çalışan bir video yapımcısı olarak ben de bu yolculuğu belgelemek üzere iki haftadır onunla beraber bu gemideyim. Görevim uçakların kalkış ve inişlerini, hangardaki yeşil gömlekli bakım ekibinin jetlerin üzerinde sürünerek yürüttükleri çalışmaları ve bu dünyanın en büyük savaş gemisinin geçtiği yolları filme çekmek.
Bu yolculuk adeta Ford’un NATO ailesine bir kabul töreni. Uçak gemisi Vurucu Grup 80 yıl önce Kanadalı ve Amerikalı tüccarların İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’ya asker ve malzeme taşırken takip ettikleri rotayı aynı şekilde takip edecekler. Avrupa’nın özgürlüğe kavuşmasında Müttefik kuvvetlerin yaptığı yardımın çok belirleyici bir rolü vardı ve birkaç yıl sonra NATO’nun temelini oluşturacak olan transatlantik bağı oluşturdu.
Ama ben sanki bir dönem sona eriyor gibi hissediyorum.
Uçuş güvertesinin üstündeki platformdan Phil’in jeti park yerinden çıkarıp Ford’un dört katapultundan birine yanaştırmasını izliyorum. Uçağın arkasından bir jet akım deflektörü yükseliyor ve güvertedeki denizciler Hornet’in etrafında koşuşarak uçağı kalkışa hazırlıyorlar.
Bu onun daha önce yüzlerce kez yaptığı bir şey, ama şimdi bunu son kez yapacak. Birkaç ay sonra ABD Deniz Kuvvetlerinden ayrılarak 14 yıl önce başladığı yolcuğunu tamamlayacak.
Motoru tam gaz çalıştırıyor. Motorlar canlanıyor ve müthiş bir uğultu yükseliyor. Phil güvertedeki ekibe kısa bir selam veriyor ve fırlatma anına, çok kısa sürede artacak hızına ve kanatların altından aniden karşısına çıkacak suyun görüntüsüne hazırlıklı olmak için sıkıca tutunuyor.
Yüzen bir şehir – USS Gerald R. Ford
Bir uçak gemisinin büyüklüğünü üzerinde duran bir insan görmedikçe tam olarak anlayamazsınız.
Küçük bir tekne Halifax limanındaki 330 metre uzunluğunda ve 100,000 ton ağırlığındaki savaş gemisinin kıçından dolanırken rıhtımdaki mavi ceketli denizciler geminin muazzam gövdesi yanında küçücük görünüyorlar.
Önümüzdeki iki hafta boyunca bu yüzen dev bizim evimiz olacak.
Gemi gece gündüz bitmeyen bir faaliyet içinde. Bir mağara gibi olan hangar bölmesinde –belki de Atlantik’teki en büyük oda – yeşil gömlekli teknisyenler karıncalar gibi uçağın her bir tarafına dağılmış, el fenerleriyle motorun içlerine bakıyorlar. Mutfaklar devamlı yemek çıkarıyor – günde üç öğün artı “midrats” (o günden arta kalanları tekrar ısıtarak yapılan yemekler ve uykusuzluk çeken pilotlar ve vardiya ekiplerinin çok sevdiği gece yarısı atıştırmalıkları).
USS Gerald R. Ford’daki denizciler yemek yerken, uyurken ve çalışırken, geminin derinliklerinde çalışan iki nükleer reaktör gemiyi yürüten ve ışıkların yanık kalmasını sağlayan pervaneleri döndürürler. Bu iki reaktörün ürettiği 600-megawatt enerji, Ford’un yerini alacağı düşünülen Nimitz sınıfı uçak gemilerindeki enerji santrallerinin üretiminin üç katı. Ford’un küçük bir şehri aydınlatacak kadar enerji üretmesi bekleniyor. Ford da bunu yapıyor zaten. Geminin gelişmiş sistemleri daha az sayıda denizci gerektiriyorsa da gemide halen 4,000 kişiden fazla personel var. Çalışmadıkları zamanlar geminin berberinde saç tıraşı olmak gibi ufak hoşluklara yöneliyorlar. Gemideki Starbucks’dan alacakları bir bardak kahve veya hangar kapıları açıldığı zaman Atlantik’in soğuk ve sisli manzarasına karşı güvertede ağırlık kaldırmak, kürek çekmek veya sabit bisikletlerde pedal çevirmek gibi hoşluklar.
Benim gözümde bir pilotun hayatı
Bu yüzen şehre ilk çıktığımızda Phil’i dar koridorlarda takip ederek ilerliyor ve geminin pruvasında, uçuş güvertesinin bir kat altındaki beş kişilik özel kamaramıza ulaşıyoruz.
“Niye bu kadar soğuk?” diye soruyorum. Kamara adeta etlerin saklandığı bir buzhane kadar soğuk.
“Nesneler soğukta daha az kokuyor” diye cevaplarken bir taraftan da soyunup uçuş kombinezonunu giyiyor.
Bu onu üniformayla ilk görüşüm değil, ama üniforması bana bu savaş pilotunun nasıl buralara geldiğini hatırlatıyor: gür saçlı, gözlüklü ve deniz kuvvetleri pilotluğundan başka hiçbir şeye pek ilgi göstermeyen, o içe dönük çocuk.
Aslında geriye dönüp baktığımda her şey o kadar açık ki. “Top Gun” filminin hikâyesi gençlik günlerimizin en kutsal hikâyesiydi. Televizyonun karşısında asılı duran büyükbabamız Denizci Albay Richard Schnorf’un siyah beyaz fotoğrafı asılıydı. Üniformasının göğsünde sıra sıra kurdelelerin, onların da üstünde havacılığı simgeleyen bir çift kanatın bulunduğu bu fotoğraf filmin cazibesi ve büyüsünü dengeliyordu. Kariyeri üç savaş ve 32 yıla yayılmıştı. Onu gördüğümüzde kendisine büyükbaba diye hitap ederdik – dede diye değil.
Eğer “iyinin de iyisi” denizci pilot oluyorsa, ilk başta Phil’in aday olması pek olası gözükmüyordu. Ortalama bir öğrenciydi ve herhangi bir sporla uğraşmazdı; onun yerine Xbox video oyunları oynardı. Yetenekli bir müzisyendi ama bu askerlik mesleğinde pek işine yaramayacaktı. Deniz Kuvvetleri Yedek Subay Eğitim Birliği için burs başvurusu yaptığını söyleyince ona sadece iyi şanslar diledim.
Burs kazandığında şaşkınlıktan dondum. Gerçekten bunu yapacak mıydı? O yılın sonbaharında bana asker tıraşı ve haki renkli subay kıyafeti ile bir özçekim yolladığı zam sorumun cevabını aldım.
Savaş pilotu olabilmek bir yandan iyi notlarla birçok elemeden geçerken bir yandan da deniz kuvvetlerinin savaş pilotu yerine helikopter pilotlarına ihtiyacı olmamasını dilemek demekti. Phil için bu, sayılamayacak kadar uzun saatler boyunca F/A-18 Süper Hornet El Kitabını çalışmak, uçuş simülatöründe uzun zaman harcamak ve uyku uyumak yerine, eğitmenlerinin onayını alacak kadar iyi uçmak için gereken bilgiyi kazanmayı seçmek anlamına geliyordu.
Dört yıl üniversitede ve iki yıl Florida’daki Deniz Havacılık Okulundaki eğitimden sonra 2014’te beyaz tören üniforması ile çekilen resimde gülümsüyordu. Kameranın flaşı sol göğsündeki altın kanatları yakalamıştı – büyükbabamın taktığı kanatlar; amcam ona takmıştı. Üç yıl sonra Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı yürütülen operasyonlarda savaş pilotu olarak uçuyordu.
O turdan sonra dört yıldan fazla zaman geçti. Uçtuğu jetlerden bazıları şimdi yeni filosu 37. Vurucu Filo’daki – “Raging Bulls” - Süper Hornet’lerle aynı güverteyi paylaşıyorlar.
Deniz Kuvvetlerinden ayrılma kararı beni şaşırtmıştı. O çok yetenekli bir pilot. Bir uçak gemisinden savaş uçaklarını uçurmanın yerini ne tutabilir? Bu görevi özlemeyecek mi?
Tabi, dedi, ama yapmaya karar verdiği görevi başarıyla tamamlamıştı ve şimdi onu yeni zorluklar bekliyordu: oğullarını büyütmek, sivil bir pilot olarak kariyer yapmak. Daima ileri.
Gözümüze kokpitin hemen altına şablonla yazılmış tanıdık bir isim çarpıyor: DENİZ BİNBAŞI PHILLIP KUNZIG. ÖZEL K. Yazının altında resmini çekmek için poz vermesini sağlıyorum. Ben kadraj ve pozlama ile uğraşırken yüzündeki gülümseme kayboluyor: “Çabuk ol,” diyor.
“Sen düşün! Bu annemle babam için,” diyorum.
“Önümüzdeki iki hafta boyunca hep böyle mi olacak?”
“Kesinlikle.”
Kara olmadan iniş yapmak – deniz havacılığının hoş tarafları
Günler yavaş yavaş geçiyor. Vurucu grubun eskortlarından gemiciler helikopterle uçak gemisini ziyarete geliyorlar. HNLMS De Zeven Provincien firkateyninden bir grup Hollandalı denizci, erler için barın nerede olduğunu soruyor. Gemide bar olmadığını duyunca çok şaşırıyorlar: ABD Deniz kuvvetlerinin gemilerinde alkol bulunmaz. Gemide erlere özel bir pastane de olmadığını öğrenince iyice rahatsız oluyorlar.
“Raging Bulls” bir Pazar günü bir Game of Thrones maratonuna ev sahipliği yapıyor – kahve makinası filtrelerinde servis edilen patlamış mısırlarla tam bir ev sahipliği. Ford daha sonra İber yarımadasının 1,400 kilometre kadar uzağındaki Azor takımadalarını geçiyor ve geminin kaptanı ertesi gün uçuş operasyonlarının başlayacağını ilan ediyor.
Odada heyecanlı bir hava var. Yazıcıdan uçuşlar, uçuş saatleri, pilotların soyadları ve yanlarında uçağın yükü gibi bilgilerin yer aldığı sayfalar çıkıyor.

Atlantik geçişi sırasında HNLMS De Zeven Provincien gemisinden Hollandalılar da dâhil, Müttefik denizciler Ford’a çıkıyorlar.
Ertesi sabah pilotlar paraşüt odalarına gidiyorlar ve G-tulumlarını giyiyorlar. Bu haki renkli tulumların bacak kısmı şişerek yüksek hızda dönüş manevraları sırasında pilotları, kanın bacaklarda göllenmesini önleyerek bayılmaktan koruyor. Uçuş yeleklerini omuzlarına atıyorlar. Üzerlerinden lastik hava boruları sallanan kasklarını raflardan alıyorlar. Kısa bir yürüyüşle uçuş güvertesine giderek kendi jetlerini buluyorlar.
Uçuş güvertesi önce çok kaotik görünüyor. Renkli kıyafetler giymiş denizciler kollarını sallıyorlar, işaret ediyorlar, parmaklarıyla başlarına dokunuyorlar – bu konunun yabancısı olan birine hiçbir şey ifade etmeyen bir işaret dili. Pist Trafik Direktörleri trafiğin akışını yönetiyor, jetleri park yerinden katapultlara gönderiyorlar. Mürettebat uçağın ön takım kancasını uçağı katapult kızağı üzerinde çekecek olan, alçak bir takoz şeklindeki çelik mekiğe geçiriyor. Hornet yerine yerleşince arkasında Jet Akım Deflektörü denilen muazzam bir panel yükseliyor.
Pist Trafik Direktörü ellerini sallayarak pilota motorları “askerî hız”a çıkarması sinyalini veriyor. Ses geçirmeyen kulaklıklarımıza rağmen motorların gürleyen sesi duyulmaktan ziyade hissediliyor.
Güverteye yerleştirilmiş bir cam kürenin içinde uçağın fırlatılmasından sorumlu denizci – “atıcı” – uçağın etrafındaki güverte personelinin eliyle “her şey tamam” işareti vermesini bekliyor. Her şey yolundaysa katapultu ateşliyor.

Bir E-2D Hawkeye gözetleme uçağı USS Gerald R. Ford un güvertesinden havalanırken ABD Deniz Kuvvetleri denizcileri kendilerini korumaya alıyorlar.
Mekik uçağı burnundan geminin en ucuna kadar (100 metre kadar) çekerken jet hafif hafif aşağı yukarı sallanıyor; ve orada Hornet’i havaya fırlatıyor. Katapultun verdiği hızın ortadan kalkmasıyla kokpitin içinde pilot öne, kemerlerine doğru fırlıyor. Uçağın burnunu kalkış paterni yönüne çeviriyor, vitesleri büyütüyor ve seyir irtifasına tırmanmak için izin bekliyor.
Bundan sonra Hornet’in pek çok görevinden herhangi birini gerçekleştiriyor. Silent Wolverine tatbikatı sırasında Ford’un Hornet’leri önleme, muharebe hava devriyesi ve gemi-savar operasyonları yapacaklar. Görevlerden bazıları filodaki müttefik gemiler tarafından yönetilecek ve böylece vurucu grup çokuluslu askeri operasyonların olağan dil sorunları ve prosedürlerle ilgili sürtüşmeleri aşma fırsatına sahip olacak.
Sonra sıra bir deniz havacısının gerçek testine geliyor: iniş.
Eğer güneş tepedeyse ve hava iyiyse, jetler bir “birinci durum” yaklaşımı uygularlar: yani inmeden önce uçak gemisinin etrafında bir tur atarlar. Geminin pruvasının önünde sola kırıp hız keserler. Geminin kıç bölgesine yakın bir platformda İniş Sinyali Subayı (LSO) – veya “paddles” (İniş Sinyali subaylarının inişte uçakları yönlendirmek için “paddles” denilen renkli, kürek biçimindeki işaret levhaları kullandıkları günlere atıfla) – bir telefona gücü arttır, azalt, sola kır, sağa yat gibi emirler verir.
Pilot dümen pedallerini ve levyesini kullanarak ufak ayarlamalar yapar ve güverteye doğru alçalırken süzülme açısını hesaplamak için küçük bir ışıklı topa – Geliştirilmiş Fresnel Merceği Optik İniş Sistemi (Improved Fresnel Lens Optical System (IFLOS), veya pilotların deyimiyle “köfte”) bakarak uçağın burnunu güvertenin merkez çizgisiyle aynı hizaya getirir.
Pilot bunu tam olarak yapamazsa IFLOS’ta kırmızı bir ışık yanar, ve İniş Sinyali Subayı pilota pas geçmesini bildirir. Hornet müthiş bir güçle yükselir, güvertenin hemen üstünden geçer ve bir ikinci deneme için gemi etrafında bir tur daha atar.
Ancak ideal olan, uçağın tekerleklerinin saatte 248 kilometre hızla güverteye değmesi, kuyruk kancasının pistteki durdurma kablosunu yakalaması ve jeti güverteye değdiği noktadan 100 metreden daha kısa bir mesafede durdurmasıdır. Bu hem heyecan verici hem de korkutucudur – özellikle gece veya kötü havada veya her ikisi birden olduğunda.

RESİM ABD Deniz Kuvvetleri F/A-18 Süper Hornet, kuyruk kancası ile USS Gerald R. Ford’un uçuş pistinde durdurma kablosunu yakaladığı an kıvılcımlar uçuşuyor.
Uçuş operasyonları gece gündüz devam ediyor. Günün sonunda İniş Sinyalı Subayları alkışlar arasında “Raging Bulls”un toplantı odasına giriyorlar. Havacılar onları alkışlar ve ıslıklar ve “yaşasın Paddles” sesleriyle karşılıyorlar.
Phil’e bu coşku dolu karşılamayı sorduğumda, omuzlarını silkiyor. “Bunun çoğu gelenek,” diyor. “Ama unutma, o adamlar orada bize inerken yere çakılmamamız için ne yapacağımızı söylüyorlar. Kelimenin tam anlamıyla bizim hayatımızı kurtarıyorlar.”

Naval Strike Fighter Filosunun 37 İniş Sinyali Subayı Deniz Binbaşı William Craven bir F/A-18E Süper Hornet’in USS Gerald R. Ford’a inişine rehberlik ediyor.
Silent Wolverine tatbikatının son gününde Phil gemiden son uçuşunu yapmak üzere havalanıyor. Bir veda ve saygı gösterisi olarak, ayrılan havacılara son uçuşlarında inişten önce güvertenin üstünden alçak ve hızlı bir geçiş yapma izni verilir.
Elimde kamera, uçuş güvertesinin yukarısındaki bir platformda duruyorum. Güneşin son ışıkları denize gömülürken ufukta hızla yaklaşan siyah bir nokta görülüyor: bu gelen bir Süper Hornet. Gemiye yaklaştığında Süper Hornet yana yatıyor ve havayı bir bıçak gibi kesiyor, karnı güvertenin üstünde parlarken art yakıcıları ateşliyor ve motorların arkasından külah şeklinde iki ateş çıkıyor. Çıkan sesi göğsümün derinliklerinde hissediyorum. Phil uçağın kanatlarını geminin kıç tarafıyla hizalıyor, gazı azaltıyor ve güverteye doğru süzülüyor. Kanatlar hafifçe sallanıyor ama yaklaşma gayet düzgün. Tekerlekler güverteye değince kuyruk kancası üçüncü durdurma halatına takılıyor ve kıvılcımlar saçıyor.
Filo komutanı Pat “Who?” Bookey jeti bir sonraki uçuşa çıkarmaya hazır, tam teçhizat uçuş kıyafetiyle bekliyor. Phil merdivenden iniyor ve Bookey ona sarılıp içtenlikle sırtına vuruyor. Az önce çok önemli bir an yaşandığının tek belirtisi bu. Konuşma yok, madalya yok, bir takdir sertifikası yok – sadece iyi yapılmış bir iş için küçük bir teşekkür jesti. Phil geminin kenarına doğru gidiyor –adeta gün batımına yürür gibi diye düşünüyorum, gözlerimi devirmemeye çalışarak - merdivenlerden iniyor ve gövdenin içinde gözden kayboluyor.