Koronavirüs pandemisi en az hazırlıklı olduğumuz güvenlik senaryolarından biridir. Devletler güvenlikten sorumludurlar ama sivil kaynaklar ve dirençli bir nüfusa da büyük ölçüde bel bağlarlar. Bugün yaşamakta olduğumuz durum sivil-asker işbirliğini sınamaktadır ve geniş kapsamlı bir yaklaşım gerektirmektedir.
Aynı Berlin Duvarının yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin çöküşünde olduğu gibi, uyarılara rağmen bu krizin olacağını öngöremedik. Küresel bir pandemi olasılığı uzun zamandır [varsayıma dayalı bir tehdit](https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK458470/ olarak her yerde konuşulmaktaydı. Oysa sağlık konusunu bir güvenlik konusu olarak daha geniş kapsamlı şekilde ele alsaydık bu senaryo üzerinde daha etraflıca düşünür ve buna karşı daha başka türlü hazırlanırdık.
Pandemiyi bir güvenlik konusu olarak görmek ne “panikleme zamanıdır” anlamına gelir ne de pandemi bir savaş veya askerȋ sorun olarak görülmeli anlamına gelir. Ancak pandemi kesinlikle bir güvenlik sorunudur. Mevcut bilgilerin yetersiz olduğu durumlarda pandemi, mantıklı ve bu konuda mümkün olduğunca geniş bilgiye sahip olmayı gerektirir. Bu kriz, güvenlik konusunun [çok sayıda aktör] (https://site.uit.no/hybrid/project-description/) kapsadığını ve karmaşık bir yapısı olan güvenlik tablosunun anlaşılmasında sivillerin çok önemli rolü olduğunu göstermektedir.
Bugün eksik bilgi, yanıltıcı bilgi, kasten verilen yanlış bilgi ve hatta çok fazla bilgi (“infodemi”) ile çevrelenmiş durumdayız. İnsanlara yöneltilen bu bilgi bombardımanının ve sahte haberlerin amacı insanları harekete geçirmek, tepki vermeye teşvik etmek ve dolayısıyla potansiyel bir istikrarsızlığa katkıda bulunmaktır. İnsanlar ve hükümetleri arasındaki azalan güven ve/veya artan kutuplaşma insanların krizlere nasıl tepki vereceğini etkiler.
Koronavirüs krizi tam olarak askerȋ (kuvvet kullanımı) güvenlik sorunları grubuna girmeyen ama toplumların, felce uğratmasa bile, istikrarını bozabilecek nitelikteki sorunların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Bu kriz, toplumlar çapında hem bir “dirençlilik” sınavı olmuş hem de “dirençliliği” nasıl tanımladığımızı tekrar gözden geçirmemize olanak sağlamıştır.
Pandemi, silahlı kuvvetler veya NATO’nun birincil güvenlik aktörleri olmadığı güvenlik senaryolarının – hibrid tehditler ve hibrid savaşlarla bağlantılı senaryolar dâhil – daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Ama söz konusu senaryolar karşısında bu aktörlerin orantılı tepki gösterebilmeleri, zararı aza indirgemeye çalışmaları ve düşünce şekillerini içerik doğrultusunda uyarlayabilmeleri de gereklidir. Ulusal hazırlıklılık durumunu garantiye almanın bir parçası olarak, dirençlilik anlayışımızın ne dereceye kadar gerçekçi olduğu ve/veya ne dereceye kadar değiştirilmesi gerektiği ve bu süreçte kimlerin dâhil olduğunun değerlendirilmesi önemlidir.
Dirençlilik
NATO’nun kuruluş antlaşması’nın 3. Maddesi dirençlilik konusunu ele almaktadır ve her bir üye ülkenin doğal afet, hayati önem taşıyan alt yapının felce uğraması veya hibrid veya silahlı bir saldırı gibi büyük şok yaratan olaylar karşısında bunlara “kendi bireysel ve toplu yeteneklerine dayanarak” karşı koyabilmelerini beklemektedir. Dirençlilik “bir toplumun bu tür şoklara karşı koyabilmesi ve hızla bunların üstesinden gelebilmesi olarak anlaşılır ve sivil hazırlıklılık ve askerȋ kapasiteyi birleştirir.”
Dirençlilik bir kriz ve/veya tehdit ile başa çıkma ve “hızla toparlanma” yeteneğini yansıtmakla beraber ani ve potansiyel olarak kalıcı değişiklikler karşısında evrim geçirme veya uyarlanma yeteneğini de yansıtır. Koronavirüs krizinden sonra “tekrar normalleşme” söylemlerinde dirençlilik ile ilgili varsayımları görmek mümkündür. Ancak bu varsayımlar söz konusu değişikliklerin zamanla nasıl normalleşeceğini ve bunun sonucunda davranışlar ve tutumların – özellikle vatandaşlar arasında – nasıl değişebileceğini dikkate almaz. İnsanlar hükümetlerinin krizleri en kısa zamanda çözmesini beklerler. Ama, örneğin koronavirüs konusunda olduğu gibi, bu mümkün değilse ne olur? Yeni güvensizlik algısı dâhil, toplumdaki dirençlilik, “yeni” normallere göre uyarlanmayı talep edebilir.
Dirençliliği ve ulusal düzeyde ve NATO’daki hazırlıklılık düzeyi konusundaki algımızı tekrar gözden geçirmek için mevcut pandemiyi incelemek üç nedenden dolayı yararlı olur:
- COVID-19 virüsü toplumların sağlık, ekonomi ve sosyal bütünlüğüne karşı bir tehdit oluşturur ve buna karşı bir tepki yaratır.
- Pandemi, hükümetlerin ve toplumların zaman içinde bu kadar yaygın bir krize nasıl tepki verdiğini anlamamıza yardımcı olur.
- COVID-19 krizi aynı zamanda kasıtlı yapılan yanlış bilgilendirme kampanyaları ile konuyu siyasileştirme çabalarına maruz bırakılan bir krizdir. Bu da bizlere işin içine siyaset girince daha karmaşık hale gelen krizler karşısında toplumların ve nüfuslarının nasıl tepki verdiği konusunda gerçek zamanlı bilgi sağlar.
Görünmez,hibrid ve “gri bölge”deki tehditler
Günümüzde toplumlara yöneltilen tehditler giderek askerȋ olmayan veya şiddet içermeyen yöntemlerle yapılmaktadır. Düşmanların bir kriz veya çatışma yaratmak amacıyla sınırları aşmak için tanklar ve toplar kullanmaktan daha kolay yolları var. Bugün, devletler ve devlet dışı aktörlerin otoriteye duyulan güveni yıpratmak ve toplumsal veya siyasȋ huzursuzluk yaratmak için seçtiği strateji, kasıtlı olarak yanlış bilgi yaymak ve siber saldırılar düzenlemektir. Hizmetler ve altyapıyı zayıflatmak, aşırılığı veya şiddeti teşvik etmek ve seçimlerden göç ve pandemilere kadar, siyasallaşmış mevcut zayıflıkları kullanmak bu faaliyetlere örnek olarak verilebilir. İstikrarı bozmaya yönelik bu tür faaliyetler çoğu kez silahlı bir saldırı düzenlemekten daha az maliyetlidir zira bu faaliyetler tespit ve takibi ve belirli bir düşmana atfedilmesi zor, gözle görülmez tehditlerdir. Başlı başına bir tehdit olmasalar bile hastalıklar da gözle görülemeyen tehditlerdir. Bunlar siyasi amaçlarla kullanılabilir ve nitekim yakın zamanda [yanıltıcı bilgi, kasıtlı olarak yanlış bilgi ve infodemi] (https://news.un.org/en/story/2020/04/1061592) amacıyla kullanılmışlardır. İster insan eliyle ister doğal sebeplerle ortaya çıkmış olsun, görünmez tehditlerin nasıl operasyonel hale geldiğini, ve çoğu kez insanlar tarafından nasıl abartıldığını anlamak zorundayız.
NATO’nun COVID-19 konusunda kasıtlı olarak verilen yanlış bilgilere nasıl tepki verdiğini görmek için bu videoyu izleyiniz. ©NATO
İstikrarsızlığa yol açan görünmez tehdit ve saldırıların birçoğu genellikle “hibrid” terimiyle tanımlanır. Hibrid savaş kavramı zaman içinde kinetik veya ölümcül unsurunu kaybetmese de, 2014’e gelindiğinde enformasyon savaşları, kamuoyunun hedef alınması ve altyapıya karşı girişilen siber saldırıların giderek daha fazla kullanılır olması, hibrid savaşın temel ayırt edici özelliği haline gelmişti.
Görünmez hibrid tehditler “gri bölge”deki çatışmalarının ana unsurudur; gri bölge terimi barış ve savaş arasındaki ayırımın giderek belirsizleşmesini ifade eder. Bu durum bir “çatışma süreci” yaratmıştır. Savaşın her zaman bir “son durumu” olmuştur. Yanlış bilgilendirme ve siber saldırılar, artık toplumu bölmek ve istikrarsız hale getirmek için tasarlanan ve sürekli devam eden kampanyalar oldukları için bugün barış ile savaş arasındaki ayırım çok daha belirsizdir. Gri bölge aleni şiddet eşiğinin altında kalan istikrarsızlık ve çatışma yaratan önlemleri kapsar; bunlara yanlış bilgilendirme, psikolojik operasyonlar ve yasal süreçlerin istikrarsızlaştırılması gibi bölücü taktikler de dâhildir. Kriz ve çatışma, aynı güvensizlik sürecinin parçalarıdır: kriz, çatışma öncesi istikrarsızlık ve belirsizliğin erken aşamasıdır; çatışma ise daha da büyük, daha düşmanca istikrarsızlığı temsil eder, ve başta şiddet içermezken daha sonra şiddet içeren bir nitelik kazanabilir. Bu sürecin büyük bir kısmı askerî nitelikte değildir.
En büyük sorunlardan biri, sivil nüfusun bir kriz sırasında nasıl tepki vereceğini, nasıl davranacağını yeterince bilmiyor olmamızdır. Dirençliliğimizin temel şartları yukarıdan aşağıya doğru işler; bir başka deyişle, bu şartların yerine gelmesi devlet ve ittifak aktörlerine bağlıdır ve genellikle bir kriz döneminde sivil halkın pasif unsur olduğu varsayılır. Ancak yetkili makamlara güven duyulmaması bireyleri veya gruplarısahte veya yanıltıcı bilgilere dayanarak “kendi çözümlerini” yaratmaya iter. Dolayısıyla aksamalara veya istikrarsızlığa karşı savunma, devletin aldığı önlemlerin yanı sıra toplumsal bazı kapasiteleri de gerektirir.
Geniş kapsamlı bir yaklaşımı yeniden canlandırmak?
Görünmez ve hibrid tehditlerin karmaşıklığına karşı hazırlanmak, geleneksel savaşa hazırlanmaktan çok daha kompleks bir yaklaşım gerektirir. Bu hazırlık krizin niteliğine bağlı olarak esnek bir denge ve sivil ve askerî kaynaklar arasında koordinasyon ister. Geniş kapsamlı bir yaklaşım, içeriğe bağlı olarak farklı oyuncu gruplarına yer veren, asker merkezli olmayan çok geniş bir repertuarı kapsar.
Dirençlilik geniş kapsamlı yaklaşımın önemli bir unsurudur ve sivillerin direnme kapasitesi (hem kurumsal olarak hem de toplumun kendi içinde) hayati önem taşır. 2018 yılındaki sivil hazırlıklılık konulu bir NATO seminerinde Elisabeth Braw sivil-asker ilişkisinin ve özellikle de toplumsal direncin modern caydırıcılığın bir parçası olduğunu ifade etmişti. Bu da sivillerin durum bilinçlerinin gelişmesi ve siviller ile askerler arasındaki ilişkinin açıkça anlaşılması şartına bağlıdır – fakat bir kriz zamanında vatandaşlar ile yetkili makamların birlikte çalışacakları ve birbirlerine destek olacakları konusunda duyulan güvene dayanarak sivil liderlere öncelik verilir. Ancak yine Braw’ın dediği gibi, açık ve demokratik toplumlar yanlış bilgilendirme ve siyasi görüşlerde kutuplaşma karşısında son derece zayıf olabilirler ki bu da işbirliğinin dayanağı olan sosyal güveni sarsar, ve direnç kapasitelerinin uyum sağlama veya “kendini toparlama” yeteneğini zayıflatır.
Geniş kapsamlı bir yaklaşımın etkili olması için iyi eğitim görmüş, bilgili vatandaşlara sahip olmak şarttır. Bağımsız ve şeffaf enformasyon/medya kuruluşlarının yanı sıra güçlü, bilimselliğe dayanan, ve sosyal sorumluluk unsuruna sahip eğitim programları da kriz dönemlerinde son derece önemlidir. Estonya ve Almanya dâhil bazı NATO üyesi devletler ve İsveç ve Finlandiya gibi ortak ülkeler vatandaşlarına yol gösterecek broşürler yayınlamışlardır. Hatta Finlandiya yalan haberlerle mücadeleyi ilkokullardan başlatmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü COVID-19 ile ilgili yanlış bilinenleri düzelterek kamuoyunu aydınlatıyor. ©World Health Organization
Pandemiden ders almak
Avrupa Dış Eylem Servisi tarafından yayımlanan özel raporda belirtildiği gibi düşman oyuncular, halkın fikirlerini kutuplaştırmak ve toplumda seçici güvensizlik oluşturmak amacıyla pandemi ile ilgili yanlış bilgilendirmelerden yararlanmaktalar. Seçici güvensizlik, insanların hangi önerileri, önlemleri, veya yetkili makamları dikkate alacaklarını genellikle onların kim olduklarına veya temsil ettikleri politikalara dayanarak seçtiklerinde ortaya çıkar. Vatandaşların kasten yayılan yanlış bilgiler karşısındaki davranış veya reaksiyonları, yetkili makamların halkla işbirliği yaparak toplumda güvenlik sağlamakta ne derece başarılı olduklarını gösterir. İnsanların bir tehdide karşı girişilen toplu önlemlere güven duymadıklarını ifade etmeleri — örneğin karantina kurallarına karşı çıkarak, tuvalet kağıdı stoklayarak veya antisosyal kahramanlık gösterileriyle karşılık vermeleri (“ben hastalıktan korkmuyorum” şeklinde) — güvenliği sarsar. Güven duygusunun çok yüksek olduğu ülkeler – siyasi rejimleri ne olursa olsun – pandemiyle mücadelede güven düzeyinin düşük olduğu ülkelerden çok daha başarılı olmuşlardır.
Tehditleri anlamak, tepki geliştirmek, ve üye devletlerle bilgi ve görüşlerini paylaşmak ve ortaklarla (Avrupa Birliği dahil) işbirliği yapmak bir NATO görevidir. Giderek karmaşık hale gelen tehditler karmaşık çözümler gerektirir. Bugünkü pandemi, krizlerle baş etmek için geniş kapsamlı yaklaşımların rolünü eleştirel şekilde düşünmemiz gerektiğini gösterdi. Bu tür yaklaşımlar hükümetlerden araştırmalara, sivil topluma, özel sektöre, askerler ve polise, ve tabii ki vatandaşlara kadar çok sayıda aktörleri içeren yaklaşımlardır.
Bunun için de mevcut durumu göz önünde bulundurarak yeniden geniş kapsamlı bir yaklaşım tasarlamamız gerekmektedir. Bunu yaparken daha önceki girişimlerden öğrendiklerimizden başlayarak gerçek zamanlı koronavirüs verilerinden ve toplumdan edindiğimiz bilgilerden yararlanmalıyız. Toplumlarımızda halen mevcut olan kaynaklarımızı ve kuvvetli noktalarımızı saptamalıyız: bunlar arasında eğitim programlarındaki gelişmeler; yerel sivil toplumun örgütlenmesinin ve hızla gönüllü toplama kapasitelerinin rolü; yerel kaynakların (ulaşım, enerji, iletişim, yiyecek ve içecek) mevcudiyeti ve güvenilirliği; yerel enformasyon ve hazırlık önlemlerinin düzeyi; ve toplumun güven duygusunun yerel, bölgesel ve ulusal düzeylerde nasıl işe yaradığı sayılabilir.
Direnç kapasitesi ile ilgili temel gereklerin ışığında, bu dipten yukarı yaklaşım ele alınabilecek diğer girişimleri ve mevcut açıkları belirlemek için gereken zemini hazırlar — örneğin, ulusal krizlere sivilleri destekleyen hazırlıklarla ilgili girişimler, temel sosyal hizmetlerin (sağlık, ulaşım, altyapı) değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi ve çok sayıda aktörün katılımıyla yapılacak geniş çaplı tatbikatlar.
Bugünkü pandeminin güven, direnç, geniş kapsamlı yaklaşımlar ve bugünkü görünmez tehditler dünyasında güvenliği sağlamanın ve sürdürmenin zorluğu hakkında bize sağladığı son derece önemli derslerden yararlanma fırsatını kaçırmamalıyız.