Küresel Güvenlik Araştırmaları Merkezi’nden Jacek Durkalec Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması (INF) olmamasının Avrupa güvenliği için ne anlama geleceğini değerlendiriyor.

Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması (INF) Avrupa güvenliğinin temel taşını oluşturan bir anlaşmaydı. 1987’de Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği tarafından imzalan bu antlaşma politik açıdan Doğu-Batı ilişkilerindeki “değişim rüzgârlarının” habercisiydi. Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’ne ait 2700 kadar karadan fırlatılan orta menzilli balistik ve cruise füzelerinin Antlaşmanın dikte ettiği şekilde imhası şartı Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce yerine getirilmişti. INF Antlaşması, Soğuk Savaş sonrası Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisini tanımlayan bir dizi silahların kontrolü anlaşmasının bir parçasıydı. Bu bağlamda, NATO’nun inanılır bir caydırıcılık ve savunma konumuna sahip olması konusundaki beklentiler büyük ölçüde azaldı ve NATO Müttefikleri ve eski düşmanları için yeni ve barışçıl bir güvenlik ortamından yararlanma fırsatı doğdu.

ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Mikhail Gorbaçov 8 Aralık 1987’de Beyaz Saray’da çığır açan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’nı imzalıyorlar. ©Beyaz Saray Fotoğraf Bürosu
)

ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Mikhail Gorbaçov 8 Aralık 1987’de Beyaz Saray’da çığır açan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’nı imzalıyorlar. ©Beyaz Saray Fotoğraf Bürosu

Dolayısıyla, INF Antlaşması’nın sona ermesi Avrupa’nın ve küresel güvenliğin radikal biçimde kötüye gittiğini yansıtmaktadır. Bu Antlaşma’nın sona ermesi Rusya’nın son zamanlardaki saldırgan tavırlarından, iddialı askerȋ modernizasyonundan ve Soğuk Savaş Sonrası Avrupa güvenlik düzenini zayıflatma çabalarından ayrı olarak düşünülemez. Antlaşmanın sona ermesiyle Rusya’nın davranışları üzerindeki sınırlamalar kalkmış oldu; NATO da tam bu sırada Doğu’dan ve diğer stratejik yönlerden gelen sorunlarla uğraşmaktaydı. Antlaşma’nın sona ermesi dünyanın başka yerlerindeki stratejik gelişmelerden, özellikle de Asya’da orta menzilli füzelerin giderek yayılmasından da ayrı olarak düşünülemez.

INF Antlaşması’nın olmadığı bir dünya NATO’nun seçimi değildir. Ancak İttifak’ın bu durumun doğuracağı sonuçların eğilmekten başka bir seçeneği de yoktur. Antlaşmanın sona ermesi Rusya tarafından yeni askerȋ sorunlar getirmekte ve dolayısıyla Müttefikler üzerinde NATO’nun caydırıcılık ve savunma konumunun amaca uygun biçimde korunması konusunda yeni baskılar yaratmaktadır. Değişen jeopolitik, stratejik ve teknolojik gerçekler karşısında NATO’nun silahların kontrolü taktiklerinde bir uyarlamaya gidilmesi gereği doğmaktadır. Avrupalı ve NATO Müttefikler, Asya-Pasifik bölgesindeki güvenlik ortamında yaşanan dalgalanmaların Avrupa güvenliğini nasıl etkilediği konusunu bugüne kadar olduğundan daha geniş kapsamlı şekilde değerlendirmek zorundadırlar. Bütün bunlar INF sonrası dönemde NATO’nun dayanıklılığı ve etkileyiciliğinde temel bir faktör olan İttifak’ın tutarlığı açısından yeni sorunlar yaratacaktır.

Rusya’dan kaynaklanan sorunlar

Rusya’nın INF Antlaşması’nı ihlal etmekteki gerçek niyetini sadece Rus karar mekanizmaları bilir. Ancak, öyle anlaşılıyor ki bu ihlallerin tek nedeni Rusya’nın Antlaşmanın getirdiği sınırlamalar — Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’ne ait menzili 500 ile 5 bin 500 km arasında olan ve karadan fırlatılan orta menzilli tüm balistik füzelerin tasfiyesi — karşısındaki memnuniyetsizliği değildir. Şayet durum böyle olsaydı Rusya 2000 yılı ortalarında, daha yasaklanan füze sistemleri ile ilgili çalışmalarına başlamadan önce, Antlaşmadan ayrılırdı.

Oysa Rusya, fark edilmeyeceğini umut ederek, gizlice Antlaşmayı ihlal etmeyi tercih etti. İlk başlarda Rusya, karadan fırlatılan SSC-8/9M729 cruise füzeleri geliştirmeyi gelecekteki belirsizliklere karşı adeta bir sigorta olarak görmüş ve bu füzelerin üretimi ve konuşlandırılmaları konusundaki kararı açık bırakmış olabilirdi. Moskova muhtemelen bu yasaklanmış silahı istediği zaman ortaya çıkartabileceği askerȋ ve siyasi bir joker kartı olarak görüyordu. Bu, füze geliştirme çalışmalarının başladığı 2000’li yıllar ile fiilȋ olarak konuşlandırıldığı tarih (2017 sıraları) arasındaki neredeyse on yıllık gecikmeyi kısmen de olsa açıklayabilir.

Rusya SSC8/9M729 füzelerini ancak Kırım’ı gayrimeşru şekilde ilhakına bağlı olarak Batı ile ilişkilerinin bozulmasından sonra konuşlandırmaya başladı. Bunun makul bir açıklaması şöyle olabilir: hem işleri yavaştan almanın bir kazanç sağlamayacağını hem de Müttefikleri bölmenin potansiyel yararlarının arttıracağını gören Kremlin tam gaz ileri gitmeye karar vermiş olabilir.

Yeni cruise füzesini konuşlandırmak Moskova’ya belirgin bir askerȋ ve siyasi avantaj sağladı. Askerȋ açıdan bakıldığında, bu silahlar diğer yetenekleri tamamlayan değerli unsurlar haline gelmiş ve mevcut darbe seçeneklerinin sayısını ve inanılırlığını arttırmıştır. Rusya’nın diğer orta menzilli füzeleriyle karşılaştırıldığında SSC-8/9M729 füzelerini benzersiz kılan nokta karadan fırlatılan cruise füzelerinin fırlatma sırasında tespit edilmelerinin ve fırlatma sonrası izlenmelerinin daha zor olması nedeniyle uzaktaki hedeflerini çok az veya hiçbir uyarı olmadan vurabilmeleridir. Eğer Rusya, NATO’nun temel askerȋ ve sivil hedeflerinden birine sürpriz bir saldırı düzenlemek isterse SSC-8/9M729 en iyi seçim olacaktır – özellikle daha kolay izlenebilen denizden ve havadan karaya fırlatılan cruise füzeleriyle karşılaştırıldığında.

Nükleer yeteneğe sahip bu cruise füzesi hemen bütün Avrupa başkentlerine ulaşabilme yeteneğine sahip olduğundan özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ne yöneltilebilen kıtalararası stratejik yeteneklere bağlı kalmadan bir nükleer gözdağı verme konusunda bir seçenek de getirmektedir. Bu füze ayrıca konvansiyonel veya nükleer silah sistemleriyle kesin bir sonuç almak için Müttefiklerin takviyesi için kullanılan bütün hava ve deniz limanlarını ve bunların yanı sıra NATO topraklarındaki kritik alt yapıyı vurabilir.

Siyasi açıdan ise SSC-8/9M729 mükemmel bir silahtır zira Avrupa füze krizine (1977-1987) eşlik eden ve Batı’nın yaşadığı tüm korkuları, ikilemleri ve travmaları yeniden canlandırabilir. Büyük olasılıkla Moskova eğer Rusya karşı suçlamalarla Antlaşmayı ABD'nin bozduğunu iddia ederse; böyle bir füzenin varlığını yalanlarsa; ve bu olmadığı takdirde bilinçli olarak yanlış bilgilendirme, olayı saptırma ve dikkatleri başka yöne çevirme taktikleri ile gerçek yeteneklerini gizlerse (Rusya'nın dronlar, savunma füzeleri hedefleri ve Aegis Ashore savunma sistemi konusunda ABD'ye karşı yaptığı suçlamalar) NATO'nun bölünebileceğini ve mukabelede bulunamayacağını hesaplamıştır.

SSC-8/9M729 füzesinin askerȋ ve siyasi katma değeri Rusya’nın NATO’ya karşı zafer teorisine mükemmel şekilde uymaktadır: NATO dayanışmasında çatlaklar oluşturarak ve onlara askerȋ bir karşılaşmanın maliyetine değmeyeceğini göstererek (savaşmadan); veya toplu savunma senaryoları çerçevesinde inanılır bir savaş seçeneğini ellerinden alıp NATO Müttefiklerini teslim olmalarını sağlamak (kısa bir savaş).

Rusya’nın INF’yi ihlal eden darbe sistemleri geliştirmesinin gerekçeleri evrim geçirmiştir ve zaman içerisinde değişmeye devam edebilirler. Rusya’nın yakın gelecekte, SSC-8/9M729 füzelerine sahip olmanın getirdiği herhangi bir askerȋ avantajı garantiye almaya çalışması olasıdır. Ayrıca, INF Anlaşması sonrası ortamda Rusya, yine büyük olasılıkla, NATO Müttefiklerini bölerek ve Antlaşmanın sona ermesiyle ortaya çıkan tüm olumsuzluklardan Amerika Birleşik Devletleri’ni suçlayarak siyasi avantajlar kazanmaya da çalışacaktır. Bu strateji Devlet Başkanı Putin’in eğer ABD yerden fırlatılan yeni orta menzilli füzeler geliştirmeye başlarsa “[a href=https://www.reuters.com/article/us-usa-russia-arms-putin/putin-to-trump-well-develop-new-nuclear-missiles-if-you-do-idUSKCN1UV1GV]Rusya’nın bütün kaynaklarıyla benzer füzeler üretmekten başka seçeneği kalmayacağı” yönündeki tehditkâr sözlerinde açıkça görülmektedir. Aynı hedefler Rusya’nın “[a href=http://www.mid.ru/en_GB/foreign_policy/news/-/asset_publisher/cKNonkJE02Bw/content/id/3750394]moratoryumunun[/]” yani ilk hamleyi Amerika Birleşik Devletleri yapmadığı sürece INF menzilli sistemleri hiçbir bölgeye konuşlandırmayacağı konusunda verdiği sözün, arka planında yatmaktadır.

NATO’nun caydırıcılık ve savunma konumunu uyarlamak

Rusya’nın INF menzilli yeteneklerine mukabelede bulunmak için İttifak’ın sıfırdan başlaması gerekmiyor. Çalışmaları 2014’ten beri süregelen uyum önlemleri üzerine inşa edebilir. Ancak tek başına bu önlemler yetersizdir. Rusya’nın, SSC-8/9M729 füzelerinin konuşlandırılması dâhil, uzun menzilli darbe yeteneklerinin artması NATO’nun genel konumunda kapatılması gereken boşluklar yaratmıştır.

NATO, bu boşlukları kapatmak için nicelik ve nitelik açısından Rusya’nın yatırımlarının aynısını yapmak zorunda değildir. İttifak’ın yapması gereken şey Avrupa’da karadan fırlatılan yeni füzelere yatırım yapıp yapmamak üzerinde değil, Rusya’nın “savaşmadan” veya “kısa bir savaşla” kazanma” stratejisine olan güvenini nasıl zayıflatacağı üzerinde durmak olmalıdır. Bu da NATO’nun yetenekler yelpazesinin bütününde dikkatle hesaplanmış, uzun vadeli ve asimetrik uyarlamalar yapmasını gerektirir. Zaten NATO da çeşitli seçenekleri incelemekle bunun sinyalini vermiştir. Bu seçeneklere konvansiyonel yetenekleri güçlendirmek; hava ve füze savunmasına yatırım yapmak; NATO’nun nükleer caydırıcılığının güvende ve etkili olduğunu garanti etmek; istihbarat, gözetleme ve keşif faaliyetlerini yukarı çekmek ve tatbikatları arttırmak da dâhildir. Ancak Müttefikler, INF Antlaşması sonrası dünyada Rusya’nın oluşturduğu sorunlarla uğraşırlarken düşündüklerinden daha ileriye gitmek zorunda kalabileceklerini de dikkate almalıdırlar.

Konvansiyonel yetenekler konusuna gelince, INF Antlaşması sonrası dünyada NATO’nun karşısındaki en önemli sorun bir çatışma durumunda en zayıf Müttefikleri güçlendirme yeteneğini korumak olacaktır zira Rusya’nın uzun menzilli darbe yetenekleri Müttefik kuvvetlerin Avrupa’ya veya Avrupa içinde etmesini engelleyebilir, geciktirebilir veya yasaklayabilir. NATO’nun Avrupa’da konvansiyonel bir oldu-bittinin ilk başlarda başarılı olsa bile, fazla uzun ömürlü olamayacağını Rusya’ya gösterebilmesi için altyapı dâhil, takviye kuvvetlerini nakledebilecek ve konuşlandırabilecek inanılır metotlara sahip olması gerekmektedir. Etkili bir takviye seçeneği aynı zamanda NATO Geliştirilmiş İleri Varlığının Polonya ve herhangi bir Baltık ülkesinde herhangi bir Rus saldırısının İttifak’ın tümüne yapılmış bir saldırı olarak kabul edileceği yönündeki caydırıcı mesajını da güçlendirecektir. NATO takviye kuvvetler havuzunu büyütmek ve İttifak toprakları çapında hızla hareket etmelerini sağlayacak çalışmalara zaten başlamıştır.

INF Antlaşması sonrası dünyanın şartları İttifak’ın Rusya’nın yeni orta menzilli karadan fırlatılan cruise füzeleriyle güçlendirilmiş Girilemeyen Bölge (A2AD) yeteneklerine rağmen nasıl verimli operasyonlar yürütebileceği konusunda yeni çözümler aramasını gerektirmektedir. Rusya’ya sürpriz bir saldırı da olsa hedefine ulaşamayacağını göstermek açısından İttifak’ın dirençliliği son derece önemlidir. Etkili bir NATO stratejisi İttifak’ın uzun menzilli darbe yeteneklerine de yatırım yapmasını gerektirebilir. Denizden ve havadan fırlatılan ilave mukabele yetenekleri de çözüm olabilir. Ancak INF Antlaşması sonrası dünyada İttifak’ın karadan fırlatılan füzelerin Avrupa güvenliği ve istikrarına daha fazla katkıda bulunup bulunmayacağını periyodik olarak yeniden değerlendirmesi doğru olur.

Balistik füzelerin yayılması Müttefiklerin halkları, toprakları ve konuşlandırılmış kuvvetleri için giderek büyüyen bir tehdit oluşturmaktadır. İttifak’ın bu konuyu temel görevi olan toplu savunmanın bir parçası olarak göz önünde bulundurma sorumluluğu vardır. Ancak, Rusya karşısında NATO topraklarının balistik füze savunmasının kapsamlı olarak yeniden yönlendirilmesi teknik açıdan hem çok pahalı olacak hem de pek makul olmayacaktır. Resimde: 2009’dan itibaren NATO’nun Balistik Füze Savunması mimarisi. ©NATO
)

Balistik füzelerin yayılması Müttefiklerin halkları, toprakları ve konuşlandırılmış kuvvetleri için giderek büyüyen bir tehdit oluşturmaktadır. İttifak’ın bu konuyu temel görevi olan toplu savunmanın bir parçası olarak göz önünde bulundurma sorumluluğu vardır. Ancak, Rusya karşısında NATO topraklarının balistik füze savunmasının kapsamlı olarak yeniden yönlendirilmesi teknik açıdan hem çok pahalı olacak hem de pek makul olmayacaktır. Resimde: 2009’dan itibaren NATO’nun Balistik Füze Savunması mimarisi. ©NATO

Rusya’nın SSC-8/9M729 füzelerini konuşlandırması İttifak’ın bu cruise füzelerine karşı kritik öneme sahip sivil ve askerȋ varlıklarını korumasına duyulan ihtiyacı göstermektedir. Dolayısıyla bu sorunu çözmek için NATO Entegre Hava ve Füze Savunmasını güçlendirmek önemli bir görev olacaktır. Moskova’nın askerȋ yatırımlarına bağlı olarak, NATO da temel varlıklarını Rus orta menzilli balistik füzelerinden gelebilecek sınırlı bir saldırıya karşı koruma yolları aramak zorunda kalabilir. Ancak bu, NATO topraklarının ve halklarının tümünü her tür Rus füzesine karşı savunmanın İttifak’ın kapasitesini aşacağı gerçeğini değiştirmemektedir. Rusya karşısında NATO topraklarının balistik füze savunmasının kapsamlı olarak yeniden yönlendirilmesi teknik açıdan hem çok pahalı olacak hem de pek makul olmayacaktır.

İnanılır bir nükleer caydırıcılık Rusya’yı sınırlı nükleer silah kullanımı veya nükleer şantajdan caydıracak temel unsur olmaya devam etmektedir. Bunu garantiye almak için de NATO’nun Avrupa’da yeni karadan fırlatılan orta menzilli nükleer silah başlıklı füze konuşlandırmasına gerek yoktur; öngörülebilir gelecekte de bunun değişmesi pek olası değildir. İttifak için birincil görev halen elinde var olan nükleer kuvvetlerinin etkinliğini sürdürmek – özellikle de NATO’nun çift yetenekli uçaklarıyla ABD’nin nükleer silahlarını taşıma seçeneği. Etkili bir toplu nükleer misyon kapasitesi herhangi bir düşmana bir Müttefike yapılacak nükleer baskıya Müttefiklerin hepsinin birden mukabele edeceği mesajını verir. NATO’nun nükleer caydırıcılığının inanılırlığı Rusya’nın herhangi bir NATO Müttefikine karşı nükleer silah kullanmasının ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’nın stratejik nükleer kuvvetleriyle karşılık vermelerine sebep olacağı yönündeki algıya dayanmaktadır.

NATO’nun çift yetenekli uçakları ile ABD’den nükleer silah getirme seçeneği de dâhil, nükleer silahlar NATO’nun, konvansiyonel ve füze savunması kuvvetlerinin yanı sıra, tüm caydırıcılık ve savunma yeteneklerinin temel bir unsurudur. © NATO
)

NATO’nun çift yetenekli uçakları ile ABD’den nükleer silah getirme seçeneği de dâhil, nükleer silahlar NATO’nun, konvansiyonel ve füze savunması kuvvetlerinin yanı sıra, tüm caydırıcılık ve savunma yeteneklerinin temel bir unsurudur. © NATO

NATO’nun istihbarat, gözetleme, ve keşif yeteneklerinde yapılacak iyileştirmeler İttifakın Rusya’nın uzun menzilli darbe sistemlerine karşı savunma kapasitesini önemli ölçüde arttırabilir. Bu tür yetenekler olası kriz durumlarında yanlış hesaplama ve istemeyerek bir tırmanışa neden olma riskini azaltarak NATO’nun karar alanını genişletmesine yardımcı olur. Rusya’nın uzun menzilli darbe yeteneği Müttefiklerin tüm yeteneklerini etkilediği için İttifakın daimî görevi tüm caydırıcılık ve savunma konumunun tutarlılığını korumak olacaktır. Çeşitli masabaşı tatbikatları ve gerçek kuvvetlerle yapılan tatbikatlar Müttefiklerin bu sorunla baş etmelerine yardımcı olabilir.

Silahların kontrolünün geleceği

INF Antlaşması Sovyet/Rus ve ABD füze sistemlerinin bir sınıfını tümüyle elimine etmiş olması açısından çok büyük bir başarıydı. Eğer Rusya Antlaşmayı ihlal etmiş olmasaydı Antlaşma bugün de Avrupa’daki güvenlik ortamının istikrarında çok değerli bir rol oynamaya devam edecekti. Ancak artık bu Antlaşma ortadan kalktığına göre bunun geri dönüşü yoktur. Antlaşmayı önemli ölçüde güncelleştirmeden yeniden hayata geçirmek imkânsız görünmektedir. Bunun sebebi de Antlaşmanın ortadan kalkmasıyla sonuçlanan süreç sırasında anlaşmanın yapısındaki bazı açıkların ortaya çıkmış olmasıdır. Antlaşmadaki açıklar taraflardan hiçbirinin bunlardan yararlanmaya kalkmayacağına güvenildiği sürece kabul edilebilirdi. Fakat Rusya’nın üstü kapalı ihlalleri bu güven duygusunu da yok etti.

Amerika Birleşik Devletleri beş yıl boyunca, otuzdan fazla iki taraflı angajmanda ve Antlaşmanın Özel Doğrulama Komisyonunun (SVC) iki toplantısında Rusya’yı INF Antlaşmasına uymaya geri döndürmeye çalıştı. Bu çabalar başarısız oldu ve Rusya karadan fırlatılan SSC-8/9M729 cruise füzelerinin menzilinin 500 kilometreden fazla olduğunu hâlâ ısrarla reddetmeye devam ediyor. Maalesef 10 yıl sonra 2001 yılında Antlaşmanın tarafları bu çok etkili doğrulama mekanizmasını sonlandırmayı kabul ettiler ve böylece ABD’nin Rusya’nın Antlaşmayı ihlalini tam zamanında, titizlikle, ve Antlaşmayla kabul edilmiş şekilde belirlemesini ve araştırmasını engellemiş oldular. INF Antlaşmasına göre Rusya şartlara uyup uymadığını denetleyecek veya uymaya zorlayacak hiçbir önlemi kabul etmek zorunda değildi. Rusya işbirliği yapmak istemediği için Özel Doğrulama Komisyonu (SVC) – Antlaşmanın “uyum ile ilgili sorunları çözme” amacıyla oluşturulan organı – içinde sürdürülen görüşmeler de çözüm bulmak açısından başarısız oldu. Aynı zamanda ikili danışmalarda da hiçbir ilerleme olmayınca Washington’un da sabrı taştı.

INF Antlaşmasının sonu Avrupa’da silahların kontrolünün de sona ermesi anlamına gelmez. NATO hâlâ güvenlik konusundaki ikili yaklaşıma bağlıdır – bir yandan caydırıcılık, bir yandan da diyalog ve silahların kontrolünü içeren bir yaklaşım. Silahların kontrolü anlaşmalarının (Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması, Açık Semalar Antlaşması ve Viyana Belgesi dâhil) zayıflatmakta kötü bir sicili olan Rusya bile bazı durumlarda Avrupa’da kendi çıkarlarına daha uygun yeni bir silahların kontrolü mimarisine ilgi duyabilir.

INF Antlaşmasının çökmesi, artık Rusya’nın askerî risklerin azaltılması ve karşılıklı güvenin tesisi ile ilgili ortak çıkarların kabul edilmesine dayanan silahları kontrol anlaşmalarıyla ilgisinin sona erdiğini gösterir. INF Antlaşması sonrasında NATO, Soğuk Savaş sonrası Avrupasının güvenlik mimarisini sürdürmeye niyeti olmayan, bunu zayıflatmak için istikrarsızlık ve öngörülemezlik yaratan, ve kendi mevcut silahları kontrol hedefleri NATO’nun çıkarları ile çelişen bir Rusya ile silahların kontrolünde nasıl birlikte çalışacağını öğrenmek zorunda kalacaktır.

INF Antlaşmasının ortadan kalkmasından sonraki ortamda, İttifakın silahların kontrolü politikasının amacı da, aynen NATO’nun caydırıcılık ve savunma duruşu gibi, Rusya’nın “zafer teorisi”ne doğrudan karşı çıkmak olmalıdır. NATO silahların kontrolünün geleneksel hedeflerini — “savaş olasılığını ve savaş çıktığı takdirde savaşın hacmini ve vahşetini azaltmak ve savaşa hazır olmanın siyasi ve ekonomik maliyetlerini düşürmek”— yansıtacak şekilde Rusya’nın istikrarı bozucu eylemlerinin alanını sınırlamak ve Rusya’nın hedeflerine “savaşmadan” veya “kısa bir savaş” ile ulaşmasını zorlaştırmak üzerinde odaklanmalıdır.

Hedefe “savaşmadan” ulaşmak konusunda İttifak’ın yapması gereken Rusya’nın NATO Müttefiklerini bölmek, attığı saldırgan adımlara meşruiyet kazandırmak ve Avrupa’da kendi çıkarları doğrultusunda bir askerî denge kurmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmeyen herhangi bir silahları kontrol önerisine karşı çıkmaya ve böyle bir teklifi reddetmeye hazırlıklı olmaktır. Müttefikler kendi silahların kontrolü ve güven ve güvenlik oluşturma önerileriyle güvenlik ortamını şekillendirirlerse Rusya’nın tehditleri korkutucu olmaktan çıkar.

“Kısa bir savaş” riski konusunda ise NATO’nun silahların kontrolü ile ilgili önerileri Rusya’nın askerî zaman-mesafe avantajını kullanmasını sınırlamayı hedeflemelidir. Bu hedefe ulaşabilmek için bu önerilerin Rusya’nın gücünün nereden kaynaklandığını göz önünde bulundurması gerekir:

1. Rusya’nın NATO sınırlarına yakın bölgelerdeki askerî üstünlüğü;
2. çok büyük sayılardaki konvansiyonel kuvvetlerini Rusya topraklarının bir yanından diğer yanına hızla seferber edebilme ve intikal kapasitesi; ve
3. NATO’nun takviye seçeneklerini (orta ve stratejik menzilli darbe yeteneğine sahip olanlar dâhil) engelleme, altüst etme ve zorlaştırma becerisi.

Silahların kontrolünde en çok arzu edilenin NATO’nun Rusya’nın askerî avantajlarının üç kaynağını birden hedef alacak “en etkili nokta”yı bulmayı amaçladığı bütünsel bir yaklaşım olduğu görülüyor. Ancak Rusya’nın gücünün kaynaklarından sadece birini hedef alan bir silahları kontrol anlaşması bile dolaylı olarak diğer iki kaynağı da etkileyebilir. Örneğin Rusya’nın NATO sınırlarına yakın bölgelerdeki askerî avantajlarını sınırlamak, Rusya’nın idame kuvvetleri ve uzun menzilli darbe yeteneklerinden yararlanmasını zorlaştırabilir. Rusya’nın uzun menzilli sürpriz darbeler düzenleme opsiyonunu engellemek INF sonrası dünyada istenen bir durum olsa da Rusya’nın karadan fırlatılan orta menzilli füzeleri kullanmasını engellemek ancak yeteneklerle ilgili diğer tür silahları kontrol anlaşmalarıyla başarılabilir.

INF olmayan bir dünyada NATO’nun Rusya’nın istikrarsızlık yaratma fırsatları ve eylemlerini sınırlayarak Avrupa güvenliğini arttırma amacına ulaşabilecek farklı silahları kontrol opsiyonları tasarlayacak yaratıcılığı göstermesi gerekir. Savaş oyunlarını da içeren deneyimlemeler NATO’ya silahları kontrol seçeneklerini arttırmak, mevcut olanları pekiştirmek, ve yeni silahları kontrol teklifleri için gereken bilgiyi sağlayabilmek konusunda yardımcı olacaktır. Anlamlı bir silahları kontrol umudu bugün için hayli uzak görünse de uzun vadede NATO’nun bu konuda getirdiği yenilikler İttifak için tatminkâr ve Rusya için de kabul edilebilir anlaşmaların temelini oluşturabilir.

“Asya-Afrika faktörü”

INF Antlaşması, Avrupa-Atlantik ve Asya-Pasifik bölgelerinin güvenlik düzenlemelerinin nasıl birbirinin içine girdiğini göstermektedir. 1987 INF Antlaşmasının ABD ve Sovyetlerin tüm karadan atılan orta vadeli balistik ve cruise füzelerini ortadan kaldırabilmesi, Japonya’nın pozisyonu sayesinde olmuştur. Örneğin, Şubat 1986’da Japonya Başbakanı Nakasone doğrudan Başkan Reagan ile yazışarak (yazışmaların gizliliği Aralık 2018’de Japonya tarafından kaldırıldı) Rusya’nın Avrupa’daki INF-menzilli Sovyet füzelerini yok edip Asya’dakileri olduğu yerde bırakmasına karşı çıktı. Antlaşmadaki potansiyel açığı kapatacak olan kapsamlı coğrafi sınırlama üzerinde ısrar etti; bu açık Sovyetler Birliği’nin füzeleri hızla Avrupa’dan Asya’ya konuşlandırmasına olanak sağlayabilir ve bölgede Japonya da dâhil tüm ABD müttefiklerinin güvenliğini tehlikeye atabilirdi.

2007’de Başkan Putin INF Antlaşmasından çekilmenin Rusya’nın ulusal güvenlik çıkarlarına uygun olacağını açıkça ifade ettiği zaman Asya ülkelerinin, özellikle Güney Kore, Hindistan, İran, Kuzey Kore ve Pakistan’ın orta menzilli füzelerinin dökümüne dikkat çekti. Askerî denge konusunda Çin ile aralarında uzun zamandır süregelen konuşulmayan endişeler de Rusya’nın SSC-8/9M729’ları geliştirme kararında daha büyük bir rol oynamış olabilir.

Bir Kuzey Kore hareketli füze fırlatma rampası iki tane orta menzilli Musudan füzesi taşıyabilir. ® Reuters
)

Bir Kuzey Kore hareketli füze fırlatma rampası iki tane orta menzilli Musudan füzesi taşıyabilir. ® Reuters

Amerika Birleşik Devletleri’nin INF Antlaşmasından çekilme kararında önemli bir faktör de Çin’in potansiyel karadan fırlatılan orta menzilli füze deposuydu. ABD’nin sivil ve askerî görevlileri Çin’in füze depolarının ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki geniş caydırıcılık görevi açısından yarattığı sorunları vurguladılar ve karadan fırlatılan orta menzilli füzelerin ABD’nin bölgedeki konumunu kuvvetlendirebileceğini ifade ettiler. Ancak “Asya-Pasifik faktörü”nün önemi ABD’nin Antlaşmadan çekilmesinin temel nedeninin Rusya’nın antlaşmaya uymaması olduğu gerçeğini değiştirmez. Rusya Antlaşmayı ihlal etmese ABD büyük olasılıkla Antlaşmayı sürdürmenin Avrupa’ya sağladığı politik ve askerî yararın diğer bölgelerdeki olası maliyetinden daha ağır bastığı sonucuna varırdı.

INF sonrası dünyada Avrupa ve Asya-Pasifik bölgeleri arasındaki birbirine bağımlılık daha da bariz olacaktır. ABD’nin INF sistemlerinin Asya’da konuşlandırılması konusunda alacağı herhangi bir politik karar Avrupa’da bu konularla ilgili tartışmaları etkileyecektir — veya bunun tersi de olabilir. “Asya-Pasifik faktörü” de bu konudaki NATO’nun silahların kontrolü konusundaki düşüncelerinde bir rol oynayacaktır. Amerika Birleşik Devletleri’nin Asya-Pasifik bölgesindeki genişletilmiş caydırıcılık görevi ile ilgili gerekleri NATO’nun Avrupa’da silahları kontrolü konusunda hareket özgürlüğünü etkileyecektir.

NATO müttefikleri ve ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki müttefikleri, Rusya ve Çin’in orta menzilli yeteneklerinin algılanan değerini düşürmek için ABD’nin attığı adımlar karşısında bu iki ülkenin işbirliği yapacaklarını tahmin edeceklerdir. Bu ülkeler INF sonrasında, aynı Sovyetler Birliği’nin 1980’de yaptığı gibi, ABD’yi bölgesel müttefiklerinden ayırmak ve ABD’nin Avrupa-Atlantik ve Asya-Pasifik bölgelerindeki müttefiklerinin, özellikle de Avustralya, Japonya ve Güney Kore’nin aralarını bozmak için bu durumdan yararlanacaklardır.

NATO’nun tutarlılığı: başarının anahtarı

Amerika Birleşik Devletleri’ni INF Antlaşmasından çekilmeye iten süreç NATO’nun tutarlılığı açısından bir sınavdı. Pek kolay olmasa da İttifak bu sınavı geçti.


2014’ten beri Rusya’yı INF Antlaşmasına tümüyle uymaya davet eden birçok kuvvetli ifade kullanıldı. Aralık 2018’de ABD’nin Rusya’nın Antlaşmayı ihlal ettiği şeklindeki değerlendirmesi Müttefikler tarafından tümüyle desteklendi. Aynı zamanda tüm Müttefikler ABD’nin Şubat 2019’da Antlaşmaya uymayı askıya almak ve bundan altı ay sonra 2 Ağustos 2019’da Antlaşmadan çekilmek yönündeki kararını da desteklediler. Ayrıca Müttefikler INF Antlaşmasız bir dünyaya uyum sağlama yolunda alınabilecek olası önlemler üzerinde çalışmayı da kabul ettiler.

Amerika Birleşik Devletleri’nin 2 Ağustos 2019’da Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşmasından çekilmesinin ardından NATO Genel Sekreteri Jens Soltenberg basın mensuplarına yaptığı konuşmada tüm NATO Müttefiklerinin bu kararı desteklediğini vurguladı. © NATO
)

Amerika Birleşik Devletleri’nin 2 Ağustos 2019’da Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşmasından çekilmesinin ardından NATO Genel Sekreteri Jens Soltenberg basın mensuplarına yaptığı konuşmada tüm NATO Müttefiklerinin bu kararı desteklediğini vurguladı. © NATO

INF Antlaşmasından sonraki ortam NATO’nun tutarlılığı açısından yeni ve muhtemelen daha ürkütücü sorunlar getirecektir. Müttefikler Rusya’nın orta menzilli sistemlerinin oluşturduğu tehdit ve riskleri Moskova’nın sürekli onları bölme çabaları kapsamında yeniden değerlendirmeye devam etmek zorunda kalacaklar. NATO’nun caydırıcılık ve savunma konumunu amaca uygun tutabilmek Müttefiklerin politik açıdan çok güç kararlar almalarını gerektiren devamlı bir görev olacak. NATO’nun yeni silahları kontrol girişimleri ve stratejilerini tüm Müttefiklere kabul ettirmek de çok zor bir görev olacak. ABD’nin geniş caydırıcılığının global gerekleri göz önüne alındığında, tüm NATO Müttefikleri ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki güvenlik taahhüdünün Avrupa’daki eylemlerini etkileyeceğini de göz önünde bulundurmak zorunda kalacaklar.

NATO’nun tutarlılığı INF sonrası dünyada İttifakın başarısının anahtarı olacaktır. Bu konudaki iyimserliğin nedeni NATO’nun 70 yıllık tarihinde takdire değer bir dayanıklılık göstermiş olması, amacına bağlılığı ve ilk başta Müttefikler arasında görülen farklılıklara rağmen fikir birliğini oluşturma becerisidir. INF Antlaşmasının imzalanmasından önce ve Antlaşmanın uygulandığı 30 yıl boyunca da durum böyleydi. INF Antlaşması olmayan bir dünyada da durumun değişmeyeceği konusunda hiçbir şüphemiz olmamalı.