Finlandiya son derece büyük ve giderek saldırgan bir komşuya dönüşen Rusya’nın hemen yanında, uzun bir geçmişi olan küçük bir ülke. Mevcut güvenlik ortamında Batı’nın bir parçası olmak, aynı zamanda da yapıcı ikili ilişkiler sürdürmeye çalışmak kolay değil. Rusya, Baltık bölgesinden Karadeniz ve ötesine uzanan alanlarda nüfuzunu kullanmak ve daha olumsuz politikaların mümkün olabileceği sinyalini vermek için bir yandan havucu uzatırken diğer yandan da aba altından sopa gösteriyor. İki Finli uzman Finlandiya’nın son yıllarda kazandığı dersleri bizlerle paylaşıyorlar.
Rusya’nın bu hibrid metotları Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor; ancak hibrid metotlar terimi oldukça yeni. O zamanlar “aktif önlemler” olarak anılan bu faaliyetler (örneğin yanlış bilgi yaymak ve bu amaçla Batı’da örgütler kurmak) Sovyetler dış politikasının ayrılmaz bir parçasıydı. Bugün Rusya’nın kullandığı taktiklerin bazıları şaşırtıcı derece eski taktiklere benzemektedir ama mevcut enformasyon ortamı bu taktiklerin kullanımını hem daha etkili hem daha karmaşık hale getirmektedir.
Finlandiya düşmanca yapılan etkilemenin her zaman baskı araçları ve sopadan oluşmadığını aynı zamanda nazik sözler ve “havuç” uzatmayı da kapsadığını öğrendi. Hedef alınan ülkeyi kontrol veya nüfuzu altına almak için kullanılacak metotların zorlayıcı veya daha yumuşak olması içeriğe bağlıdır; ancak hedefler ve etkiler benzer olabilir. Örneğin, Rusya’nın resmi söylemleri iyi komşuluk ilişkileri üzerine kurulu olumlu mesajlarla doludur; diğer yandan ise Finlandiya’ya iyi ilişkilerin sürdürebilmesi için “sorumlu” şekilde davranması (yani Rusya’nın çıkarlarını tehlikeye sokmayacak şekilde) gerektiği yönünde mesajlar vermektedir.
Aşağıda Rusya’nın “çift yönlü mesajları” ve Finlandiya’nın bu mesajlar karşısındaki tepkilerini ele alacağız.
Siyaseti ve kamuoyunu etkilemek

Rusya sınır bölgesi doğrudan devlet başkanlığına bağlı olan Federal Güvenlik Servisi (FGB) tarafından korunmaktadır. ©Thomas Nilsen
2015-2016 kışında Rusya aniden diğer ülkelerin vatandaşlarının Rusya-Finlandiya sınırına ulaşarak Finlandiya’dan sığınma hakkı istemelerine izin verdi. Bu tutum herhangi bir resmi anlaşmaya karşı gelmemekle beraber, on yıllardır sürdürülen bir sınır uygulamasını bozdu. Kış aylarında Rusya’dan toplam 1,713 sığınmacı Finlandiya’ya geldi.
Rusya’nın sınır bölgesi bir yurtiçi güvenlik ve karşı istihbarat ajansı olan ve doğrudan devlet başkanlığına bağlı olan Federal Güvenlik Servisi (FSB) tarafında kontrol edilmektedir. Bu konu ikili ilişkilerde siyasi bir anlaşmazlık nedeni olunca iki sınır noktasına geçiş sınırlaması getiren geçici bir anlaşma imzalanarak sorun “çözümlendi”.
Sığınmacıların sayısının göreceli olarak küçük olması Rusya’nın niyetinin Finlandiya’nın istikrarını bozmak değil de Finlandiya’nın reaksiyonunu ölçmek ve Fin makamlarının hazırlık durumunu sınamak olabileceğini gösteriyor. Ayrıca, burada amaç, resmi makamlar arasında sürdürülecek iyi çalışma ilişkilerinin hafife alınmaması gerektiğinin ve Rusya’nın güvenini kaybetmenin Finlandiya için hoş olmayacağının sinyalini vermekti. Görüşmeler sırasında bir Rus yetkilinin mevkidaşı bir Finli yetkiliye Rusya topraklarında 11 milyon yabancının yaşadığından söz etmesi bu mesajın somut bir örneği olabilir.
Rusya’nın Finlandiya veya daha birçok ülkede kamuoyunu etkilemesi - en azından tarihi nedenlerle – oldukça zordur. Dolambaçlı yollardan ve küçük grupları hedef alarak etkilemek ise daha kolaydır.
Örneğin, amaca göre uyarlanmış Rus hikâyelerinden biri Finlandiya’yı Avrupa Birliği içinde kenara itilmiş bir ülke olarak göstermeye çalışır. Bu hikâye Finlandiya’yı Avrupa’nın sınırında, ve gerek coğrafi gerek kültürel olarak Avrupa’dan uzak bir ülke olarak gören marjinal –ve çoğunlukla yaşlı – Finli gruplar üzerinde bir etki yapabilir. Bir başka hikâye ise Finlandiya’daki Rusça konuşan nüfusu ayırımcılığa maruz kalan, hatta tehdit edilen bir grup olarak göstermeyi hedeflemektedir. Oysa, Finlandiya’da yaşayan Ruslar buraya Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra taşınmışlardır ve göç etmelerinin nedenleri birbirinden çok farklıdır.
Rusya’nın enformasyon operasyonlarının çok az başarı kazanmış olmasına rağmen, Finli yetkililerin, bu yalan suçlamaları ve yanlış bilgileri eşgüdümlü olarak çürütmeleri yine de gereklidir. Kamuoyu bu yoğun etkileme operasyonları ile ilgili riskler konusunda mümkün olduğunca doğrudan ve açık biçimde bilgilendirilmelidir. Bu risklere karşı korunmanın en iyi yolu toplumun dikkatli ve tetikte olmasıdır. Fin hükümeti bu konuyu ciddiye almış ve örneğin, ülkede yürütülmekte olan enformasyon operasyonlarının durum analizinin paylaşılmasını sağlayacak hükümet çapında bir görev grubu oluşturmuştur.
Rusya’ya karşı oluşturulacak sağlıklı bir AB politikasının ön şartı hedef alınan ülke, belli bir çatışma durumu, ve Rusya’nın bundaki rolü hakkında yalan ve yanlış bilgiler yayan kişiler ve gruplar konusunda kamuoyunu bilinçlendirmektir.
Enerji kaynaklarının stratejik kullanımı
Rusya uzun zamandır stratejik kaynaklarını başarılı bir şekilde kullanmaktadır. Örneğin, bugüne kadar Batı’ya doğrudan “aba altından sopa gösterme” metodu (Sovyetler Birliği sonrası bölgede denenmiş ve sınanmış bir metot olan doğrudan enerji kesintisi yapmak veya bu konuda tehditlerde bulunmak gibi ) yerine, jeoekonomik “havuç” metodunu (Rusya’nın politik nedenlerle enerji fiyatında indirim yapması gibi) uygulamıştır. Ancak mevcut uygulamalar, her ne kadar iyi işliyor olsa da, işlerin gelecekte de aynı kalacağının bir garantisi değildir.

Pyhajoki Bir Finlandiya-Rusya müşterek girişimi olan Fennovoima nükleer enerji santralı projesi teklif edilen ortaklardan birinin Rusya’ya kontrolü elinde tutma şansını verecek olan bir Rus paravan şirketi olduğu ortaya çıkınca neredeyse iptal edilme noktasına geldi. Sonunda çoğunluğu devlete ait olan Finlandiyalı Fortum, şirketi isteksizce de olsa, anlaşma sağlanabilmesi için proje ortağı oldu.
Bu şartlar altında Rusya’nın jeoekonomik “havuç” politikası AB saflarında bölünmelere yol açabilir ve enerji konusunda Rusya’ya bağımlılık özellikle daha küçük devletler için sorun haline gelebilir.
2015 yazında Pyhajoki nükleer enerji santralının inşası ile ilgili yaşanan olaylar Finlandiya açısından iyi bir örnek oluşturabilir. Bir Rusya-Finlandiya müşterek girişimi olan Fennovoima projesinde Rusya ciddi ölçüde finans sağlamakta, Rus nükleer şirketi Rosatom da tedarikçi firma olarak yer almaktaydı. Haziran ayında Fennovoima şirketi bu nükleer santralı inşa etmek üzere (%56 Finlandiya, %35 Rosatom ve %9 Hırvatistan hisseden oluşan) başvuru belgelerini sundu. Finlandiya hükümeti % 60 mülkiyetin ulusal/AB elinde olmasını şart koşuyordu. Rusya projeye 5 milyar Euro kredi vermeyi vaat ediyordu.
Daha ilk etapta Hırvat şirketi Migrit Solarna Energija’nın bir Rus paravan şirketi olduğu ortaya çıkınca %60 AB mülkiyeti kotası da gerçekleşemedi. Fin siyasi kültürüne çok aykırı olan bu beceriksiz taktiğe rağmen, Fin enerji şirketi Fortum (çoğunluk hissesi devlete ait), isteksizce de olsa, proje ortağı olacağını açıklayınca son anda anlaşma sağlandı.
Fortum her ne kadar Finlandiya hükümeti adına projeyi kurtardıysa da kendi hedeflerini tutturamadı: yıllardır göz diktiği Karelya hidroelektrik sistemi projesini kaçırdı. Fortum’un bu konudaki şanssızlığının ana nedeni belki de Rusya’nın bugünlerde enerji varlıklarını en değerli “stratejik kaynaklar” olarak görmesi ve bu nedenle bunların ulusal kurumların elinde kalması gerektiğini düşünmesidir. Ama buna karşılık Çin Devlet Enerji Mühendisliği Şirketinin Karelya’daki iki küçük hidroelektrik istasyonunun yapımına katılmasına izin vermiştir. Bu da Çin ile iyi siyasi ilişkiler geliştirmenin ekonomik taviz vermekten geçtiğini göstermektedir. Yine Fortum 2000’lerde Rusya’nın Urallar bölgesindeki elektrik ve ısıtma işlerine yaptığı büyük yatırımların karşılığında siyasi bir güvence kazanmıştır.
Bu örnek Avrupalı aktörlerin Rusya’nın da dâhil olduğu işlerde siyaset ile iş konularını birbirinden ayırmalarının pratik açıdan ne denli imkânsız olduğunu göstermektedir. Enerji ve politika konuları Rusya için jeoekonomik açıdan madalyonun iki yüzünü oluşturmaktadır.
Rusya’nın jeoekonomik “oyunculuğu”ndan kaynaklanan sorunlarla baş etmek için politika yapıcıların Rusya’nın Finlandiya ve diğer Avrupa ülkeleri ile ilgili kendine has mantığını çok iyi anlamaları gerekmektedir. Özellikle Rusya’nın Fennovoima ve Kuzey Akım (North Stream) gibi ticari girişimleriyle ilgili siyasi kararların çoğunlukla bu girişimlere ticari açıdan bakmak gerektiği şeklinde savunulmakta olması, bu mantığı anlamanın önemini daha da arttırmaktadır. Ancak bu Finlandiya veya diğer devletlerin alacağı bir karar değildir; ve zaten Rusya da iç ve dış enerji politikalarındaki jeoekonomik davranış mantığını gizlememektedir.
Baltık Denizi bölgesinde artan askeri faaliyetler
Bir diğer önemli endişe kaynağı da Rusya’nın Baltık Denizi bölgesinde artan askeri faaliyetleri, ve bunların yanısıra giderek sıklaşan hava sahası ve karasuları ihlalleridir; bunun bir örneği, Rus uçaklarının uluslararası sularda bir ABD askeri gemisine karşı yaptıkları sahte saldırıdır. St. Petersburg ile Kaliningrad bölgesi arasında Rus askeri uçakları genellikle ‘transponder’ veya bir uçuş planı kullanmadan, yani “karanlıkta” uçmaktadırlar. Genel güvenlik ortamı giderek kötüleyip gerginlikler artarken çarpışma veya kışkırtmaların hızlı ve kontrolsüz bir tırmanmaya neden olmaları riski büyüktür.
Gerginliğin yüksek olduğu bir ortamda siyasi diyalog kanallarının açık tutulması ve mevcut güvenlik arttırma önlemlerini yeniden aktive etme yolları aranması gerekmektedir. Sivil Havacılık Örgütü’nün (ICAO) Baltık Denizi projesi ekibi tarafından Baltık Denizi üzerinde uçuş güvenliğini arttırma amacıyla yürütülen çalışma bu açıdan çok önemlidir.

Rusya’nın Baltık Denizi bölgesinde artan askeri faaliyetlerinin yanısıra hava sahası ve karasuları ihlalleri de sıklaşmaktadır.
Resim: Rus uçak gemisi “Admiral Kuznetsov”
Rusya ile en üst siyasi düzeyde yapılacak görüşmeler bu süreci daha da kolaylaştırabilir. Ancak yanlış anlama veya yanlış yorumlara yer bırakmamak için bu amaç doğrultusunda sürdürülen çalışmaların Avrupalı ortaklarla uyumlu olarak ilerlemesi gerekmektedir.
Bugünkü şartlar altında askeri işbirliğini arttırmak ve Finlandiya’nın NATO ortaklarıyla müşterek tatbikatlar da dâhil olmak üzere Batılı ortaklarıyla her düzeyde savunma pratiği yapması, akıllı bir politikadır. Askeri yardım almak veya askeri yardımda bulunmak, teknik engelleri ortadan kaldırmak konusundaki ulusal yasaları güncellemek önemlidir. Finlandiya’nın güvenilir bir ortak olarak statüsü bu şekilde iyice belirginleşir.
Finlandiya’nın tepkilerinin politikalarına yansıması
Finlandiya iki taraflı ve çok taraflı ilişkileri sürdürüp daha da geliştirerek dış ve güvenlik politikalarında kendisine manevra alanı sağlamayı amaçlamaktadır. Bu Finlandiya’nın tarihi ikilemidir: hem Rusya’nın komşusu hem de artık Batı’nın bir parçası olmak ülkeye çok dar bir manevra alanı bırakmakta ve bu durumun sürekli yönetimini gerektirmektedir.
Finlandiya’nın istikrarı geliştirmek yönündeki faal politikası bu amaçla tasalanmıştır. Çift yönlü politika olarak tanımlanan bu politika doğrultusunda AB üyeliği ve Batılı ortaklarla giderek yoğunlaşan askeri işbirliği, Rusya ile ilişkilerin korunması ve geliştirilmesinin temelini oluşturur.
Finlandiya hükümetinin dış ve güvenlik politikası konusunda Haziran 2016’da yayınladığı en son beyaz kâğıtta ülkenin komşularının hızla ve öngörülemez biçimde değiştiği iddia edilmektedir. Ayrıca bu kâğıtta gayet gerçekçi bir ifade yer almaktadır: “Batı toplumunun bir parçası olan Finlandiya’nın güvenlik politikası ortamı değişime uğramıştır. Avrupa ve Baltık Denizi bölgesinde daha da gergin bir hale gelmiş olan güvenlik ortamı Finlandiya’yı doğrudan etkileyecektir. Bu ortamda Finlandiya’ya karşı askeri kuvvet kullanımı veya kuvvet kullanma tehdidi göz ardı edilemez.”
Rusya kendi siyasi, ekonomik ve güvenlik çıkarlarını garanti altına almak için askeri güç kullanmaya her zamankinden daha fazla hazırdır – bu hem Rusya’nın mevcut askeri yetenekleri, hem de bunları kullanmaya hazır olması anlamındadır. Askeri gücün ötesinde, Rusya gerek savaş gerekse barış dönemlerinde diğerlerine baskı uygulamak için giderek daha başka yollara da başvurmaktadır.
Rusya’nın eylemlerinin geniş kapsamı göz önüne alınırsa, Finlandiya’nın her şeyden önce şu iki konuya yatırım yapması çok önemlidir: kendi toplumunun güçlenmesi ve uluslararası işbirliği.

Finlandiya askerleri NATO üyelerinin ve ortak ülkelerin askerleri ile birlikte BALTOP 2015 tatbikatında. Baltık Denizi bölgesi ve çevresinde yılda bir yapılan bu askeri tatbikatın sponsorluğunu 1971’den beri ABD Deniz Kuvvetleri yapmaktadır. © U.S. Naval Forces Europe-Africa / U.S. 6th Fleet
Bu da toplumun krizlerle başa çıkma yeteneğinin arttırılması, ülkenin siyasi ve idari liderlerinin hazırlıklı olma ve harekete geçme yeteneklerinin sağlanması, yasaların güncellenmesi ve savunma ve istihbarata yatırım yapılması anlamına gelir. Finlilerin geniş kapsamlı “toplumsal güvenlik” geleneği hükümet, yerel hükümetler, sivil toplum ve iş adamları gibi çeşitli aktörler arasında hibrid etkilere karşı ulusal işbirliği için mükemmel bir temel oluşturmaktadır.
Ulusal yöntem önemlidir ama yeterli değildir. Uluslararası işbirliğinin Finlandiya açısından önemini göz ardı etmek mümkün değildir. Finlandiya’nın Helsinki’de Hibrid Tehditlere karşı Avrupa Mükemmeliyet Merkezi kurulmasını teşvik etme kararı bunu yansıtmaktadır. Stratejik düzeydeki diyalog, araştırma, eğitim ve danışmanlık açısından bu Merkeze ihtiyaç vardır. Burada ayrıca toplumların hazırlıklı olma yeteneklerini ve esnekliğini iyileştirmeye yönelik pratik eğitimler de verilecektir.
Finlandiya tek başına gayet hassas olabilir, ama Nordik ülkeler, AB ve diğer Batılı ortakları ile birlikte çok daha iyi korunur. Dolayısıyla Rusya’ya karşı birlik içinde, gerçekçi bir ortak AB politikasını teşvik etmek Finlandiya’nın çıkarına olacaktır. Aynı zamanda, Rusya’nın değişen davranış tarzının meydana getirdiği riski unutmaksızın, mümkün olan her alanda Rusya ile ikili ilişkileri korumak ve geliştirmek de önemlidir. Finlandiya dış politikasının bu iki yaklaşımı birbirini tamamlayıcı niteliktedir.