Üç yıl önce Kırım’da beliren “küçük yeşil adamlar” Rusya’nın 18 Mart 2014’te Kırım’ı ilhakı ve Donbas’ta yürüttüğü sözde hibrid savaşının başlangıcını oluşturuyordu. Bu gelişmeler artık ürkütücü olma niteliğini kaybetti. Bunlar İŞİD/DAEŞ, mülteci krizleri, Avrupa’daki birlik ve beraberliğin zayıflaması ve ABD’de yönetimin değişmesi gibi yıllar önceden öngörülemeyen bıktırıcı ve değişmez gerçekler haline geldi. Bu arada, Ukrayna’nın reformlarını gerçekleştiremeyeceği yönündeki şüpheler de güç kazanıyordu.
Bugün, hem Ukrayna’nın hem Batı’nın çıkarları ile uyumlu bir sonuca ulaşılmasını sağlayacak şartlar 2014 yılına oranla daha sağlamdır. Ancak çözüm bekleyen sorunları hafife alır, Ukrayna’nın güçlü olduğu alanları dikkate almaz ve Rusya’nın politikaları ve eylemleri üzerindeki kısıtlamaları anlayamazsak böyle bir sonuca ulaşma fırsatını elimizden kaçırırız.

“Küçük yeşil adamlar” – Kırım Parlamentosunu korumakla görevli askerler “Kırım Rusya” yazan tabelanın yanında. (2 Mart 2014).
Çözüm bekleyen sorunlar
Çözüm bekleyen sorunlar üç yıl öncesinde olduğu gibi halâ önemini koruyor. Rusya kuvvet kullanarak Ukrayna’ya müdahale ettiği zaman Soğuk Savaşı sona erdiren ilkeler ve anlaşmaları tanımadığını göstermiş oldu. Helsinki’de üzerinde anlaşmaya varılan ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü’ne üye tüm devletlerin eşitlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü tanıyan sistem yerine Yalta sistemini ve Avrupa’daki nüfuz alanlarını göklere çıkarmaya başladı.
Vladimir Putin 18 Mart 2014’te Rusya Federal Parlamentosu’nda yaptığıkonuşmasında “tarihi Rusya” ve sınırlarının eski konumuna getirilmesi yönünde çağrı yaptı. Daha sonra, Dışişleri Bakanı Lavrov 23 Ekim 2014’te Valdai Kulübünde yaptığı bir konuşmada “Moldova ve Baltık devletlerinin Ukrayna’daki olayları incelemeleri ve bundan bir sonuç çıkarmaları” gerektiğini söyledi. Moskova’nın planına uyulması hem Ukrayna’da ihanet olarak algılanır hem de Avrupa’daki güven duygusunu zedeler.
Ukrayna’da 2013-14 yıllarında yaşanan devrim ülkenin modernizasyonuna veya devlette geniş kapsamlı reformlara yol açmadıysa da ülkeyi bir araya getirmiştir. Ukraynalıların çoğu bu savaşı siyasi liderlik ile ilgili bir referandum olarak değil, anavatanlarına karşı yürütülmüş bir savaş olarak algılamışlardır. Eğer Ukrayna yaygın olarak gösterildiği gibi “umutsuz bir vaka” olsaydı, 2014 baharında çökerdi. Tersine, Temmuz ayında, çoğunlukla gönüllülerden oluşan bir kuvvet Rusya tarafından desteklenen asilerin ele geçirmiş olduğu 36 bölgeden 23’ünün kontrolünü geri almış ve Rusya’nın “Novorossya” projesini hükümsüz kılmıştır.
Aslında Putin Ukrayna’nın ulusal kimliğini güçlendirmek için Rus veya Ukraynalı, birçok liderden daha fazlasını yapmıştır zira Rusya’nın bugüne kadar yaptığı iki saldırı hamlesi dahi ülkenin ruhunu veya 2014’e göre bugün daha güçlü olan kuvvetlerini zayıflatamamıştır. Yerel ve sivil örgütler kabul ettikleri 1.7 milyon mülteciyi entegre etmeye çalışmaktadır. Bu mülteciler Donetsk’ten mümkün olduğunca uzağa, ülkenin batısındaki Vinnytsia ve Uzhhorod şehirlerine yerleştirilmekte ve böylece bölgesel bariyerler kaldırılarak ülke bütünlüğü güçlendirilmektedir.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroshenko doğu Ukrayna’da, Donetsk’in kuzeyinde ve asilerin kontrolünde olan Gorlivka yakınındaki savunma karakolundaki askerleri ziyaret ediyor, 5 Aralık, 2016. ©REUTERS
Tabii bu Rusya ve ayrılıkçılar için kötü haber anlamına geliyor. Kendilerini Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri olarak adlandıran bu gruplar aslında Ukrayna topraklarının sadece yüzde dördünü oluşturmaktadırlar ve perişan durumdadırlar. Bu cumhuriyetlerin seçimle değil de kendi kendilerini başkan ilan ederek başa geçen “liderleri” kazandıkları toprakları genişletmek arzusundadırlar, ancak Moskova’nın bu konudaki planı başkadır: Ukrayna’yı zayıflatmak, Ukrayna’daki güven duygusunu sarsmak ve ilk önce de facto olarak, sonra da bağlayıcı bir anlaşma ile Ukrayna’nın tarafsızlığını ve “federalizasyon”unu garantiye almak.
Rusya ve ayrılıkçı umhuriyetlerin “liderleri” “federalizasyon” sözcüğünü tam özerkliğe sahip olmak ama aynı zamanda Ukrayna’nın dış politikası üzerinde veto hakkına sahip olmak anlamında kullanıyorlar. Ancak mevcut hiçbir federasyon modelinde, hele bu tür konuların kamuda tartışılmasının cezasının beş yıl hapis olduğu Rusya federasyonunda bu tür prensipler yoktur. Kısacası, Rusya’nın hedefi son derece iddialıdır: Ukrayna’ya batı yolunu kapamak. Eğer bu hedefe ulaşılamazsa, bu cumhuriyetlerin Rusya için hiçbir kıymeti kalmayacaktır.
Yaygın inanışın tersine, askeri açıdan Rusya’nın da bazı sıkıntıları vardır. Rusya’nın savaş birlikleri Ağustos 2014 ve Ocak 2015’te, iki kez Donbas’a müdahale ettiler; sonuçlar yıkıcı oldu. Ancak, Ukrayna’nın askeri yetenekleri arttıkça, Rusya’nın opsiyonları da azalıyor. Donbas’da düzenli kuvvetler bulundurmasına ve askeri eylemlerinin çoğunun buradan yönetilmesine rağmen Rusya’nın muharebe kuvvetleri bir işgal kuvveti değildir. Rusya, Donbas’daki askeri varlığı konusundaki inkar stratejisinden vazgeçse bile doğuda büyük topraklar ele geçirmesinin ve elinde tutabilmesinin getireceği riskler ve yükler son derece ağır olur. Rusya zaten Kırım’ı ilhak etmenin getirdiği bedelin, Suriye’deki askeri angajmanının, ve savunma yeteneğinin modernizasyonu konusundaki uzun vadeli programının getirdiği yüklerle boğuşmaktadır. Kırım’a karadan bir köprü ile bağlantı yapılması dahi bir hayli sorunludur. Rusya’nın askeri faaliyetlerinin hedefi siyasidir: göz dağı vererek başka şekilde elde edemeyeceği bazı imtiyazlar kazanmak.
Yine de, Ukrayna’nın kazançları sağlam temellere dayanmaktan çok uzaktır – herhangi bir askeri eylem veya yurtiçinden kaynaklanan bir eylem sonucu herşey tersine dönebilir.
Ukrayna’nın önündeki sorunlar
Ukrayna’nın “Avrupa’nın medeni ülkeler ailesinin tam üyesi” olabilmesinin ön şartının geniş çaplı bir dâhilî dönüşüm geçirmesi olduğu herkesçe bilinmektedir. Çok az insan bunun Ukrayna’nın güvenliği için de şart olduğunun bilincindedir. Ukrayna saldırgan bir nükleer güç ile savaşmaktadır ve bu savaşı da kısıtlı ve yanlış yönetilmiş kaynaklarla yürütmektedir. Ukrayna’nın sık sık devleti reformist Avrupa-Atlantik rotasında tutma konusunda ne kadar azimli olduğunu gösteren enerjik sivil toplumu muhtemelen ilerlemeye engel olan ve kendi çıkarlarını ulusal çıkarlardan üstün tutan kişilerin pervasızlıklarına tahammül ederken yaşamlarını ve geçimlerini riske atmaya devam etmeyecektir.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroshenko 9 Mayıs 2016’da yapılan İkinci Dünya Savaşının sona ermesininin yıldönümünde yeni atanan Başbakan Volodymyr Groysman (sağda) ile birlikte. Groysman göreve geldikten sonra “yolsuzluk, başarısız devlet yönetimi ve popülizmin” “ülkemizin doğusundaki düşman” kadar büyük bir tehdit olduğunu söyledi. ©REUTERS
Ukrayna’nın ihtiyacı olan şey yetkin ve hesap verebilir bir devlet yapısına sahip olmaktır. Şu an elinde olan ise, gerçek gücün ancak karanlıkların arkasında kullanılmasına izin veren bürokratik bir labirenttir. Cumhurbaşkanı Poroshenko, Ukrayna’da demokrasinin temel ilkelerini savunmakta ise de, güç sistemine yönelik köklü bir reform başlatamamış veya oligarşik çıkarlara engel olacak önlemleri alamamıştır. Bu özgür ama şeffaf olmayan ortamda Rusya hibrid metotlarla ülkeyi zayıflatmak için yoğun çaba harcamaktadır.
Bu metotların bir kısmının amacı Ukrayna’da iki algıyı yerleştirmektir: birincisi, Rusya’nın savaşı daha geniş alana yayacağı endişesi (Rusya halen Ukrayna sınırı yakınında büyük miktarda askeri kuvvet bulundurmaktadır); ikincisi, Batı’nın sonunda bıkıp bu konunun peşini bırakacağı endişesidir.
Birinci endişeyi ortadan kaldırmanın yolu, gayet kırılgan olan kuvvetler dengesini güçlü ve etkili bir caydırıcı unsura dönüştürmektir. Yukarıda da söz edildiği üzere bir ölçüde caydırıcılık unsuru mevcuttur; ancak bu unsurun gücü savaş alanındaki kuvvetlere bağlıdır ve bu kuvvetlerin yeterlilik ve beceriklilik düzeyi taktik düzeyi tabur düzeyinde veya daha düşük düzeydedir. Komutada operasyonel düzey yetersizdir. Komuta ve kontrol aşırı derecede merkezileştirilmiştir, kuvvetler sadece yukarı doğru bilgi vermektedir ve tutarlılık yetersizdir. Ukrayna kuvvetleri Rusya’nın vekalet kuvvetleri karşısında değerlerini kanıtlamışlardır. Ancak Ukrayna’nın değişken savaş alanlarında karma yetenekler içeren ve yüksek yoğunlukta savaşabilecek kuvvetlere ihtiyacı vardır. Bu kuvvetler ülkenin uzun yıllar mali sıkıntılara maruz kalmış ve yapısal açıdan ihmale uğramış olan savunma sistemi tepeden tırnağa bir dönüşüm geçirmeden kazanılamaz. Böyle bir girişim de inandırıcı bir siyasi irade, azim, becerikli bir liderlik ve yeteneğin teşvik edilmesini gerektirir.
İkinci endişenin giderilmesi ise Batı’nın iki Minsk anlaşmasına daha sağlıklı bir yaklaşım sergilemesine bağlıdır. İki anlaşma da dengeli anlaşmalar olmaktan ziyade Rus askeriyesinin zorlamasını yansıtmaktadır. Uygulama Paketi (Minsk II) karmaşık, belirsiz, ve Rusya’nın ve ayrılıkçı güçlerin çıkarlarına ağırlık veren maddeler içermektedir. Ancak bu, Ukrayna’ya bir miktar istikrar getiren ve Batı’da birliğin temellerini koruyan anlaşmaları reddetmek için yeterli bir neden değildir. Bu nedenle Minsk uygulamalarına yapılan taahhüt sorgulanmamalıdır.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroshenko (solda) ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg 18 Şubat 2017’de yapılan Münih Güvenlik Konferansında. NATO, Ukrayna’nın egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve reform çabalarını desteklemektedir. ©NATO
Ama anlaşmaların cumhuriyetlere neler sağladığı, Ukrayna’dan neler istediği konusunda Rusya’nın kendi yorumunu dayatmasına da izin vermek için bir neden yoktur. Anlaşmaların net olan şartlarında bir anlam kargaşası yoktur: tam olarak ateşkes uygulanması, AGIT Özel Gözetim Misyonuna sınırsız erişim sağlanması ve “Ukrayna hükümetine sınırlarında tam kontrol hakkının iadesi”.
Minsk II yerel seçimlerde ve özel statü konusunda bir [soglasovanie] anlaşması gerektiriyorsa da, Kiev’in cumhuriyetlerin diktasını kabul etmesini şart koşmuyor. Minsk, seçilmiş liderlerin “milis kuvvetleri” [militsia (Rusçada normal polis) bulundurmalarına izin vermektedir. Ancak bugünkü seçilmemiş yetkililerin halen Ukrayna’da savaşan opolchenie, yani askerleşmiş milis kuvvetleri bulundurmalarına izin vermez (Madde 11 Paragraf 1).
Anlaşmalarda ne “federalizasyon” sözcüğü geçmekte ne de militanların (ve Rusya’nın) ülkenin dış politikası ve savunma politikası üzerinde hak sahibi olduklarını iddia ettikleri “veto hakkı”ndan söz edilmektedir. Ukrayna bu noktalarda ısrar ederek Minsk anlaşmalarını ihlal etmemekte veya Minsk’in getirdiği şartların dışında bir talepte bulunmamaktadır. Batı da bu şartların yanında durmalıdır. Daha fazla taviz isteyenlere verilecek tek bir cevap vardır: Minsk’in kendisi bir tavizdir.
Son olarak, Kırım çatışmaların çözümlenmesi konusundaki tartışmaların dışında bırakılmamalıdır. Rusya, yarımadanın statüsü konusunda karşılıklı bir anlaşmaya varmak için Ukrayna ile konuşmalara başlayana kadar yaptırımlar devam etmelidir. Umursamaz bir şekilde uluslararası yasaları çiğnediği sürece Rusya’ya Ukrayna veya başka bir yerde meşruiyet verilmemelidir. Bu ilke sadece Ukrayna için değil, Avrupa'nın ve diğer bölgelerin kapsamlı ve uzun vadeli isitkrarı için de geçerlidir.
Değişen yanlış algılar
Daha ilk gününden beri iki yanlış algı Rusya-Ukrayna anlaşmazlığının peşini bırakmamıştır. Birincisi Rusya’nın bütün kartları elinde tuttuğudur. Ukrayna bunun doğru olmadığını bugüne kadar göstermiştir. Rusya’nın askeri gücü inanılır ve tehlikelidir, ama maksada uygunluğu sınırlıdır ve Batı ve Ukrayna doğru adımları attıklarında bu güç azabilir.
İkincisi, zamanın Rusya’nın lehine işlediği yönündeki daha da derinlere inen yanlış algıdır. Bugüne kadar böyle bir şey olmadı. Kasım 2014’te rejim yanlısı tanınmış bir ideolog yazara şöyle demiştir: ”gelecek kışa kadar Ukrayna diye bir şey kalmayacaktır”. Oysa iki yıl sonra Ukrayna o gün olduğundan daha güçlü durumdadır. Zaman stratejik bir aktör değildir; zaman kullanılmalıdır.
Moskova halâ yeteri kadar askeri güç ve siyasi baskı ile Ukrayna’nın çökeceği inancındadır. Ukrayna ve Batı’nın bu algıyı değiştirmesi gereklidir. O zamana kadar da bu çatışma sona ermez.
Volodymyr Horbulin(Ukrayna Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi eski Sekreteri), “Ukraine’s Place in Today’s Europe”, Politics and the Times (Ukrayna Dışişleri Bakanlığı dergisi),Ekim-Aralık 1995, s.15.