NATO’nun içinde ve dışında olaylar giderek hızlanırken, odak noktası hep şu oldu: “NATO ne yapıyor?” veya “NATO nereye gidiyor?” Ancak bence daha temel bir soru var: "NATO nedir?” Ne yaptığımız, neye hazırlandığımız, ne düşündüğümüz ve söylediğimizden çok kim olduğumuz önemli.

Kuzey Atlantik İttifakı’nın kuruluş antlaşması 1949 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın bitişini takiben Washington’da imzalandı. İttifakın amacı o tarihte Sovyetler Birliği’nin oluşturduğu tehdide karşı Avrupa’da barışı güvence altına almak, üyeleri arasında işbirliğini teşvik etmek ve onların özgürlüğünü korumaktı. ©NATO
NATO’nun kimliği konusu üzerinde biraz düşünelim.
Öncelikle, NATO kurulduğu zaman amacı açık, gözle görülür, mevcut bir tehdide karşı koymak ve caydırıcı olmaktı. Soğuk Savaş sırasında çok büyük çaplı planlama faaliyetleri ve tatbikatlar yürüttü ve sağlam bir doktrin ve birlikte çalışabilme yeteneği geliştirdi. Büyük ölçüde insan gücüne dayanan bu faaliyetler kendi başına bir amaçtı: tüm bu insanların birlikte çalışmalarını sağlamak. NATO Komuta Yapısı, binlerce subay, astsubay ve sivilin çok uluslu bir görüş açısı kazanıp “NATO’nun yöntemi”ni öğrenerek mezun olduğu bir NATO okulu oldu.
Varşova Paktı’nın dağılması, Sovyetler Birliği ve daha sonra da Rusya’nın NATO ile daha yapıcı bir ilişki kurmasıyla bu tehdit ortadan kalktı, ancak İttifak yoluna devam etti. İttifak’ın başka bir şey olamasa bile bir aile duygusuyla dağılmamakta kararlı olması çoğu kişiyi şaşırttı, bazılarını ise üzdü. “Karşı” bir İttifak olarak başlayan NATO, bir savunma İttifakı oldu. Aynı beraber olup gelişmek isteyen aileler gibi, bizim de beraber olmayı istememiz için bir tehdit olması gerekmiyor.

1990’ların başında Soğuk Savaş’ın sona ermesini takiben İttifak üye olmayan devletlere dostluk elini uzattı – bunların arasında eski düşmanı Rusya ve eski “Doğu Bloku” ülkeleri de vardı. Bugün NATO sayıları kırkı aşan ortak ülke ile çalışmaktadır. © NATO
O tarihte en önemli düşünce, eski düşmanlarımızla dost olma çabası, yani Barış İçin Ortaklık idi. Bu çaba başarılı oldu; bugün İttifak üyesi olan 28 devletten 12’si (Karadağ’ın katılımıyla 13) bu yolculuğa “ortak” olarak çıktılar. Bugün operasyonel nedenlerden çok politik ve etik nedenlerden dolayı NATO’nun ortakları olmadan yürütmek isteyeceği hiç bir operasyon yoktur.
NATO başarılı bir ailedir. Bazı komşuları NATO’ya katılmak isterler, bazıları sadece zaman zaman yakınlaşmayı tercih ederler — bu da normaldir. Her bir ortak ülke kendi şartlarına gore kendi kararını verir. İttifak’a yakınlıkları ne olursa olsun NATO’nun ortakları örgütün belirleyici parçaları olmuşlardır, birlikte çalışmak bu örgütün becerisi ve uzmanlığı olduğu kadar kaderidir de.
Ya operasyonlar? Operasyonlar 1993 yılında, NATO Komuta Yapısının kurulmasından tam 42 yıl sonra başladı. Hiç bir operasyonun çok uzun ömürlü olması istenmediği gibi NATO’nun artık operasyon yapmayacağı bir günün geleceği de umulmaktadır. Ancak hiç kimse o günü NATO’nun sonu olarak da görmemektedir.

Yıllardır süren müşterek planlama, tatbikat ve konuşlanmalar sayesinde çeşitli NATO ülkelerinden gelen askerler gerektiğinde birlikte son derece iyi çalışabilmektedirler.
© NATO
Bir başka deyişle, genel kanının aksine, operasyonlar NATO’nun DNA’sının parçası değildir. Operasyonlar son derece önemlidirler ve NATO’nun değerinin ve cesaretinin göstergeleridir, ama NATO’nun oluşumun temel nedeni değildirler. Nasıl NATO operasyonlar yokken gelişmiş ve başarılı olmuşsa, bu operasyonlar dönemi sona erdikten sonra da gelişmeye devam edecektir – tabi o gün gelirse.
Dolayısıyla, NATO’nun kimliği planlama, tatbikat, geliştirme (doktrin, birlikte çalışabilme, yetenek geliştirmenin arkasındaki tüm kavramsal çalışmalar) ve ortaklıklarda yatmaktadır. Operasyonlar herşeyin ötesinde etkinlik ve meşruiyetin standardı, nihai ölçüsüdür. Ama İttifakın genetik şifresinin parçası değildir. Operasyonlardan vazgeçsek bile büyük olasılıkla ülkeler bir arada kalmayı tercih edeceklerdir – bir şeye karşı çarpışan değil, daima hazır, açık ve dost bir İttifak olarak!
Daha da tehditkâr bir ortam oluşurken bile İttifakın doğasına sadık kalacağını umuyorum: karşı bir İttifak değil, destekleyici bir İttifak.