"Üç akil adam"ın askeri olmayan işbirliğini geliştirmeyi ve İttifak içindeki birliği güçlendirmeyi konu alan raporu altmış yıl once bu ay yayınlanmıştı. Batı liberalizmi ve transatlantik işbirliğinin temel prensiplerinin çoğu sorgulanmakta olduğu 2016'nın çalkantılarla dolu dünyasında bu rapordan ne gibi dersler çıkarabiliriz?

Modern dünyamız bir yıldönümleri kültü yaratmıştır. Yeni gelen her yıl beraberinde daha önceki yıllarda olmuş olayları hatırlamamız için fırsatlar da getiriyor. Somme savaşı gibi Birinci Dünya Savaşının önemli olayları, hatta daha eskilere giderek büyük Londra yangını ve San Francisco depremi gibi olayları hatırlıyoruz. Oysa günümüzdeki olaylar da tarihi sayılabilir. Birleşik Krallık’taki Brexit oylaması, Donald Trump’ın beklenmedik şekilde ABD Başkanı seçilmesi gibi 2016’yı unutulmaz yapacak olaylar - tarihçilerin önümüzdeki yıllarda analizini yapacakları olaylar.

(soldan saga) "Üç Akil Adam" Halvard Lange,Gaetano Martino ve Lester B. Pearson - sırasıyla Norveç, İtalya ve Kanada dışişleri bakanları. © NATO
)

(soldan saga) "Üç Akil Adam" Halvard Lange,Gaetano Martino ve Lester B. Pearson - sırasıyla Norveç, İtalya ve Kanada dışişleri bakanları. © NATO

O zaman - geçmişi geri getirmek ve endişe veren günümüze tutkuyla sarılmak arasında gidip gelirken - NATO Dergisi okuyucuları neden altmış yıl önce bu ay (Aralık 1956) üç eski dışişleri bakanının hazırladığı ve Kuzey Atlantik Konseyi’nin benimsediği rapor üzerinde düşünmek için vakit ayırsınlar? Bu rapor verdiği kısa tarihi haberler dışında İttifak’ın bugünkü durumu hakkında ne diyor? Önemli tarihi olayın tanımı sadece zamanında büyük etki yaratmış bir olay değil aynı zamanda günümüz için alınacak dersler barındıran bir olaydır.

İttifak içi birliği güçlendirmek

Mayıs 1956’da Norveç’ten Halvard Lange, Kanada’dan Lester B. Pearson ve İtalya’dan Gaetano Martino “askeri olmayan alanlarda NATO işbirliğinin geliştirilmesi ve genişletilmesi ve Atlantik toplumu içinde daha geniş bir birlik oluşturulmasının yolları konusunda Kuzey Atlantik Konseyi’ne tavsiyelerde bulunmakla” görevlendirilmişlerdi. Verdikleri tavsiyeler sonucunda İttifak içi siyasi danışmalar için yeni prosedürler oluşturulmuştu.

Üç akil adamın raporunun özünde yatan buydu: NATO’nun sadece askeri bir anlaşma olması değil, askeri planlama ve kuvvet oluşturmanın ötesinde geçerek daha önemli siyasi rol üstlenmesi, ve önemli uluslararası gelişmeleri tartışarak İttifak’ın toplu diplomasisine getireceği riskleri ve fırsatları daha iyi görmesine duyulan ihtiyaç.

4 Nisan 1949'da Washington D.C. de on iki kurucu üye tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması İttifak içinde daha fazla siyasi danışmalara ve güvenlik konusunda daha kapsamlı bir yaklasıma duyulacak ihtiyacı daha o zamandan öngörmüştü.© NATO
)

4 Nisan 1949'da Washington D.C. de on iki kurucu üye tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması İttifak içinde daha fazla siyasi danışmalara ve güvenlik konusunda daha kapsamlı bir yaklasıma duyulacak ihtiyacı daha o zamandan öngörmüştü.© NATO

Bu raporun hazırlanmasıyla ilgili ivme İttifak içindeki orta boylu ve daha küçük üyelerden geldi: 1950’lerin başlarında bu ülkeler tartışmalara hakim olma ve kendi görüşlerini empoze etme eğilimindeki “üç büyükler” (Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Fransa) karşısında etkilerinin bastırıldığını hissediyorlardı. O zaman için bu durum NATO’nun toplu savunmasına yaptıkları muazzam katkılar karşısında doğal karşılanabilirdi. Ancak NATO içindeki bu dengesizliğin daha küçük Müttefiklerin askeri yükümlülüklerini üstlenmekten veya kriz durumlarında siyasi dayanışma göstermekten kaçınmalarına neden olma riski vardı.

1940’larda, NATO’nun kurucuları, NATO’nun askeri bir yapı olarak kalması ve üyeleri arasında ortak bir çıkarlar ve değerler duygusu geliştirememesi durumunda sönüp gideceğini, - özellikle Sovyetler Birliği’nin oluşturduğu acil tehdit zaman içinde giderek azalırsa - çok isabetli şekilde öngörmüşlerdi. Kanada’nın Kuzey Atlantik Antlaşması’na ekonomik işbirliğini katacak olan 2. Maddeyi ilave etmesinin nedeni budur. 1951 yılında daha eski bir grup akil adam Müttefiklerin ekonomik yeteneklerini daha ziyade NATO’nun askeri ihtiyaçlarına bağlamaya çalışmıştı. Ancak 1950’lerin ortalarına gelindiğinde bu çabalar hala bir sonuç getirmemişti. NATO Avrupa-Atlantik güvenliğine şekil verecek bir güç olmaktan ziyade mevcut durumun askeri destekçisiydi. Dolayısıyla, NATO’da Askeri Olmayan İşbirliği konusunda Üçler Komitesi (Üç Akil Adam grubunun o zamanki adı) sorunu çözecek ikinci çabaydı.


Daha çok danışma daha geniş işbirliği

Hiçbir Müttefik tek başına kalmamalıdır. Siyasi açıdan sergilenecek bir beraberlik tablosu askeri caydırıcılığın en iyi şekillerinden biridir.

Bu rapor - her ne kadar güçlendirilmiş danışmalar konusunda getirdiği tavsiyelerin İttifak’ın DNA’sın işlemesi zaman aldıysa da - çok önemli bir atılımdı. Müttefikler ulusal politikaları ile ilgili olarak daha fazla şeffaflık ve daha erkenden yapılacak danışmalar için taahhütte bulundular. Genel Sekretere gündemi belirlemesi veya Müttefikler arasındaki anlaşmazlıklarda araya girmesi konusunda daha geniş bir rol verdiler. Daha sonraki Genel Sekreterler bu yetkiyi sık sık kullanmışlardır –örneğin, Ege’de Yunanistan ve Türkiye arasında, Birleşik Krallık ve İzlanda arasında balıkçılık konusunda arabuluculuk yapmak gibi.

İlk kez bazı yapılar oluşturuldu – örneğin büyükelçiler arasında siyasi danışmalara daha iyi hazırlanabilmek için oluşturulan Siyasi Danışmanlar Komitesi gibi. Hatta Genel Sekreter bir yıllık siyasi değerlendirme hazırlamakla görevlendirildi. Bu görevlendirme fikri bir ara tavsadıysa da daha sonra Genel Sekreter Anders Fogh Rasmussen ve halefi Jens Stoltenberg tarafından yıllık rapor şeklinde yeniden canlandırıldı.

Üç akil adamın raporu, kendilerine önerilen görev doğrultusunda resmi bir Atlantik toplumu kurulması üzerinde durmadılar. Müttefikler arasında kültürel işbirliği veya daha ekonomik bir koordinasyon ile ilgili düşünceler ya hayata geçirilemedi veya daha sonra başka kurumlar tarafından – özellikle 1950’lerin sonlarında Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kurulmasından sonra - ele alındı. Ama üç akil adam Müttefikler arasında bilimsel ve teknolojik işbirliğini geliştirmek ve daha gelişmişten daha az gelmiş Müttefiklere teknoloji ve “know-how” transfer etmek için bir program başlattılar. Bu program tuttu ve bugün Barış için Bilim ve Güvenlik programı olarak biliniyor. On iki milyon Euro tutarında bir bütçeye sahip olan bu program bugünlerde NATO üyesi ülkeler ve ortak ülkeler arasında mayınların sökülmesinden su yönetimi ve kimyasal ve biyolojik maddelerin tahrip edilmesine kadar çok çeşitli konularda işbirliğini geliştirmektedir.

Kamu desteği ve anlayışını kazanmak

İkinci bir yenilik ise NATO’nun uzun vadede gelişmesini sürdürmesi için misyonu hakkında halkın desteğine ve anlayışına daha fazla ihtiyacı olduğu düşüncesidir. Bu düşünce kendilerini işlerine adamış personelin yürüttüğü ulusal enformasyon programlarının başlatılmasına yol açtı.

Bu programlar bugün “stratejik iletişim” olarak devam etmektedir. Halklarımız yeni kitapçıklar, propaganda, karşıt hikayeler ve sahte haberlere maruz kaldıkça bu alan NATO için giderek öncelik kazanmaktadır. Tartışma ve fikir ayrılıkları yaratan bu ortamda eğer NATO’nun üyelerini savunmaları için daha fazla gayret göstermeye ve artık sorgulamadan kabul edilmeyen demokratik değerlerini savunmaya ikna etmesi isteniyorsa, etkili iletişim NATO için yaşamsal bir öneme sahip olacaktır.

NATO’da halen 28 üye ülke bulunmaktadır; Karadağ da katılmak üzeredir. © NATO
)

NATO’da halen 28 üye ülke bulunmaktadır; Karadağ da katılmak üzeredir. © NATO

1956 yılında bu yazarların raporunda fazla vurgulanmayan veya öngörülmeyen dört unsur bugün bu raporun gerçek ve kalıcı mirası olarak ortaya çıkmıştır.

Siyasi birlik: en iyi caydırıcılık unsuru

Birincisi, hiçbir Müttefik tek başına kalmamalıdır. Siyasi açıdan sergilenecek bir beraberlik tablosu askeri caydırıcılığın en iyi şekillerinden biridir. Akil adamlar, bireysel politikalarının başarıya ulaşmasının en büyük teminatının İttifak içindeki birlik olduğunu vurguluyorlardı. Danışmaların amacı, hiçbir Müttefikin dışlanamayacağı veya ötekileştirilemeyeceği ve tartışmalarda seslerinin duyulacağına inandıkları takdirde her Müttefikin ortak fikre katılacağını garanti altına almaktı. Dolayısıyla fikir birliğine ulaşmak otomatik ve kolay bir süreç olmayacaktı. Sonuçta, her Müttefik ortaya çıkan ortak duruşla özdeşleşebileceği için fikir birliği uzun ömürlü olacaktı.

NATO’da çalıştığım 36 yıl boyunca NATO’nun bir karar verdiği zaman bu kararını azimle sürdürdüğüne birinci elden şahit oldum: Kosova’da 17 yıl, Afganistan’da 13 yıl, ve Bosna’da 9 yıl. 1990’larda, NATO Sözcüsü olduğum yıllarda, Slobodan Milosevic’i pazarlık masasına oturtan faktörün NATO’nun hava saldırılarının etkisinden çok NATO’daki birlik ve dayanışma olduğunu gördüğümde çok şaşırmıştım. Benjamin Franklin’in “Ya beraber takılır ya da ayrı ayrı takılırız” diyerek dile getirdiği üç akil adamın içgüdülerini NATO son derece iyi benimsemiştir.

Çıkar ve sorumlulukların dengelenmesi

İkincisi, NATO, büyük ve küçük Müttefiklerin çıkarları arasında bir denge kurmalı ve NATO üyeliğinin getirdiği sorumluluklar ve yararları ı paylaştırmalıdır.

NATO, hayatta kalabilmek ve gelişmek için daha esnek ve uyarlanabilir hale gelmek zorunda kalmıştır.

Üç akil adam çalışmalarına başladıklarında NATO’nun 15 üyesi vardı. Bugün ise üye sayısı 29’a ulaşmak üzeredir. Soğuk Savaşın sona ermesinden beri NATO’ya katılan Müttefiklerin çoğu Baltık Devletleri, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Slovakya ve Karadağ gibi daha küçük ülkelerdir. Ancak bu ülkelerden her birinin bir tarihi, bölgesel perspektifi, ve komşularıyla ilişkilerini yürütmekte kendilerine has yolları vardır ki, bu da NATO diplomasisi için bir kazançtır. Bu ülkeler iyi bir NATO Planlama sürecine bağlı olurlarsa NATO’ya askeri açıdan etkili katkıda bulunabilirler; aynı şeklide, Müttefik ülkelerin İttifak’ın gerektirdiği kuvvet ve yetenekleri geliştirmek üzere çok uluslu gruplar halinde bir çerçeve ülkenin önderliğinde çalışmalarını öngören Çerçeve Ülkeler kavramı kapsamında da bu katkıyı yapabilirler. Bu da küçük ülkelere önemli askeri yetenekleri sağlamakta onlara uygun bir rol getirir.

Akil adamlar bir yandan ortak eylem için bir çerçeve oluştururken bir yandan da NATO’nun başarısının anahtarının herkesin çıkarları ve önceliklerini dengelemeye bağlı olduğu konusunda son derece doğru bir tespit yapmışlardır. Bugün NATO bir yandan tutarlılığını ve olayların gidişatını etkileme yeteneğini korumaya çalışırken bir yandan da doğudan ve güneyden kaynaklanan çok değişik güvenlik sorunlarıyla uğraşmak zorunda kaldığından, bu ilke bugüne kadar hiç böylesine önemli olmamıştır.

Caydırıcılık ve diyalog

1956’dan alınan üçüncü ders, askeri stratejilerin kısa vadede savaşları önleyebileceği ama gerginliğe neden olan faktörleri ortadan kaldıramayacağıdır. Sadece askeri caydırıcılığa dayanmak riskli olacaktır. NATO’nun temel görevlerine siyasi işbirliğini de ekleyen akil adamlar, İttifak’ın Soğuk Savaştan kaçınabilmesinin tek yolunun sabırla izlenecek bir siyasi strateji olduğunu görmüşlerdi.

Temmuz 2016’da Varşova’da yapılan NATO Zirvesinde İttifak liderleri NATO’nun değişen güvenlik ortamına caydırıcılık ve savunma konumunu güçlendirerek mukabele ettiğini, ancak bu arada Rusya ile siyasi diyaloğa açık oldukları yönünde açık bir mesaj verdiler. ©NATO
)

Temmuz 2016’da Varşova’da yapılan NATO Zirvesinde İttifak liderleri NATO’nun değişen güvenlik ortamına caydırıcılık ve savunma konumunu güçlendirerek mukabele ettiğini, ancak bu arada Rusya ile siyasi diyaloğa açık oldukları yönünde açık bir mesaj verdiler. ©NATO

1956’da Avrupa’da artık daha az gerginlik olacağı yönünde tahminler vardı. Stalin ölmüş, Khrushchev Moskova’da yapılan 20. Parti Kongresinde Stalin’in işlediği suçları lanetlemiş, Sovyetler Birliği detant yönünde ilerlemeye başlamış, Batı Almanya NATO’ya henüz katılmış ve dolayısıyla iki Almanya arasındaki duruma istikrar getirmiş ve Macaristan reform denemelerine girişmişti. Bu günler - Macar ayaklanmasının gayet trajik şekilde son bulması, Sovyetler Birliği’nin Sputnik uydusunu fırlatması ve Müttefikleri Berlin’den çıkartmak için bir hamle daha yapmasıyla biraz aceleye de gelmiş olsa - NATO’nun mevcut fırsatları kollayıp kullanması için doğru bir zamandı.
Yine de NATO, 1960’ların ortalarında Harmel Raporu ile savunma ve detantı dengeleme fikrine geri döndü. Varşova’daki NATO Zirvesi’nde caydırıcılık ve diyalog konusundaki Harmel formülünün daha maceracı ve ne yapacağı kestirilemeyen bir Rusya ile uğraşmakta en iyi yaklaşım olduğunun kabul edilmesiyle raporun temel ilkesi İttifak içinde yeniden canlanmaya başladı. Tabii ki 1950’lerde akil adamların birçok ortaklıkların geliştirileceğini, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer kurumlarla ilişkileri ve 1990’dan sonra İttifak’ın eski düşmanlarını da içine alacak şekilde genişleyeceğini öngörmeleri olanaksızdı. Ama bu gelişmeler güvenlik politikalarının askeri olmayan araçlarını vurgulayan yolu açmış oldu.

Yeni sorunlara göre uyarlanmak

Son olarak, akil adamlar NATO’nun hayatta kalabilmek ve gelişmek için daha esnek ve uyarlanabilir hale gelmek zorunda kaldığını görmüşlerdir. 1955’te Batı Almanya’nın NATO’ya katılımı NATO’nun müzakerelerine yeni ve önemli bir güç kazandırdı. İlk başlarda Batı Almanya askeri güç bakımından Fransa veya Birleşik Krallık kadar ağırlıklı olmasa bile zaman içinde NATO politikalarının önemli güçlerinden biri haline gelecekti. Ayrıca İtalya, Yunanistan veya Türkiye gibi NATO’nun güney kanadındaki üyeler de NATO’nun Fulda Gap ve Luneburg Heath’de olduğu gibi Akdeniz’deki güvenlik sorunlarına da mukabele etmesi gerektiğini gösterdi.

1954 Ağustos ayında Fransız Ulusal Meclisi’ndeki Avrupa Savunma Toplumu’nun dağılması, en azından yakın bir gelecek için, ayrı ayrı Avrupalı yapılar olması yerine transatlantik sorumluluğun NATO içinde daha eşit şekilde paylaşılmasının gerekliliğinin altını çizdi. Özetle, üç akil adamın raporu uyarlanmanın başarılı olabilmesi için NATO’nun dış dünyadan gelen sinyallere olduğu kadar kendi içindeki sorunlara da eğilmek zorunda olduğunu belirtmektedir.

Üç akil adam İttifak’ın evrimi konusunda daha uzun vadeli bir perspektif benimsemenin ne kadar yararlı olacağını göstermiştir. ©NATO
)

Üç akil adam İttifak’ın evrimi konusunda daha uzun vadeli bir perspektif benimsemenin ne kadar yararlı olacağını göstermiştir. ©NATO

Sonuç olarak, NATO zaman zaman kendini dışarıdan biri gibi gözlemleyerek değerlendirmelidir. “Günün krizi”nin yüküne veya insana nefes aldırmayan haftalık komite toplantılarının temposuna kapılmak çok kolaydır. Ancak bugüne gereğinden fazla yatırım yapmak, geleceği ve gelecek için hazırlık yapmayı ihmal etmek demektir. Üç akil adamın raporu daha uzun vadeli bir perspektif benimsemenin ne kadar yararlı olacağını göstermiştir. Aynı düşünce hem 1960’lardaki Harmel tatbikatında hem de 2010 yılında NATO’nun eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ve bir uzmanlar grubunu yeni Stratejik Kavram ile ilgili öneriler getirmekle görevlendirilmesin de yansımıştı.

Transatlantik işbirliğinin temelleri ve batı liberalizminin tekrar sorgulandığı çalkantılarla dolu 2016 yılında NATO liderlerinin, ayrıntılarla uğraşırken esas resmi gözden kaçırmadığımızı ve günümüzün güvenlik sorunları yumağının içinden çıkmak için doğru yolu takip ettiğimizi garanti etmek için akil adamlar ve kadınların rehberliğine başvurması doğru olur.