Bu yıl Amerikan Adalet Bakanlığı Meksika’daki yasadışı uyuşturucu ticareti örgütlerinin ABD için en büyük örgütlü suç tehdidi olduğunu ifade etti. Ancak on yıl Meksika’da yaşamış olan Sam Quinones bu makalesinde bu ülkede yaşanan sorunların ABD güvenliği açısından etkilerinin sınırlı olduğunu iddia ediyor—hiç değilse şimdilik.
Sınır cinayetlerinin oranlarını inceleyen bir iktisatçı bana Meksikalı uyuşturucu çetelerinin üyelerini Tony Soprano ile karşılaştırdığını söylemişti. Her ikisini de paradan başka hiçbir şeye önem vermeyen, suça bulaşmış kapitalistler olarak tanımlamıştı.
Ancak Tony Soprano sadece yerel polis teşkilatını ve belki de New Jersey Suç Komisyonunu ilgilendiriyordu. ABD askeri kuvvetlerini hiç bir zaman ilgilendirmedi.
Kendisi her iki ülkenin ihmalleri sayesinde Meksika’nın Tony Soprano’larının “ulusal tehdit” haline geldiklerini ileri sürdü. “Neredeyse tüm Meksika sınırı bölgesini kontrolleri altında tutuyorlar,” diye açıkladı.
Bu düşünce şekli Meksika'da dört yıldır süren uyuşturucu savaşının oyuncularının nasıl bir tehdit oluşturduklarını anlamamıza yardımcı olabilir.
Ocak ayında Tijuana polisi cesetleri asitte eritmekle görevli “El Pozolero” (Çorbacı) lakaplı birisini tutukladı. Kendisi bu iş için haftada 600 dolar ücret alıyordu.
Çeşitli nedenlerden dolayı bu savaşın bugüne kadar bir benzeri daha görülmedi.
Başkan Felipe Calderon’un başkanlığındaki Meksika hükümeti ilk defa olarak uyuşturucu tacirlerine karşı saldırıya geçerek birçoğunu sınır dışı etti ve para ve silahlarına el koydu. 1970’lerden beri Meksika hükümetinin çeşitli unsurları uyuşturucu ticaretine yardımcı olmakta ve bu ticareti örgütlemekteydiler.
Eski devlet başkanı Carlos Salinas'ın kardeşi Raul’un yabancı ülkelerdeki banka hesaplarına tümü Körfez uyuşturucu karteli tarafından haraç olarak ödenmiş yüz milyonlarca dolar aktarmış olduğunun ortaya çıkması bu yolsuzlukların son damlası oldu.
Kısmen hükümetin bu konudaki yeni tutumuna bağlı olarak, uyuşturucu tacirleri artık göz göre göre, büyük bir vahşetle cinayet işlemeye başladılar. Eskiden cesetleri uçurumlardan aşağı veya pek derin olmayan mezarlara atarlardı. Artık cesetleri üzerlerine birer uyarı notu iliştirilmiş olarak sokak köşelerine bırakıyorlar—genellikle kafaları kesilmiş olarak.
Ocak ayında Tijuana polisi, Tijuana kartelinin bir alt grubu adına cesetleri asitte eritmekle görevli “El Pozolero” (Çorbacı) lakaplı birisini tutukladı. Kendisi bu iş için haftada 600 dolar ücret alıyordu. Kullandığı asitin birkaç varili geçen sonbaharda bir restoranın önünde bulundu.
Bu arada kaçakçılar parklara ve plazalara astıkları pankartlarla hükümeti rakip gruplarla işbirliği yapmakla suçluyorlar. Youtube.com onların propaganda forumu haline gelmiş durumda; isimsiz üretim şirketleri Youtube’a bir gün bir kartel liderini, öbür gün bir diğerini öven videolar ve uyuşturucu konulu şarkılar yüklüyorlar.
Bu yeni küstahlık halkı, hükümeti ve rakiplerini sindirmeyi amaçlıyor.
Savaş tüm ülkedeki sorunlu bölgelerde polis görevi yapması istenen Meksika silahlı kuvvetlerinde gerginlik yarattı.
Tüm bunların nedeni, önceleri dağ köylülerinden (veya yerel, adi suçlulardan) oluşan uyuşturucu çetelerinin Meksika'nın ulusal güvenliğine karşı bir tehdit unsuruna dönüşmesi.
Durum son derece ciddi olduğu konusunda hiçbir şüphe yok.
Ancak bu uyuşturucu tüccarları ideolog değil, iş adamı. Onları tek ilgilendiren şey işin yürümesi.
Ancak tüm bu şiddetin çok azı ABD’ye sıçradı
Bu yılın başlarında şiddetin ABD’ye taşma olasılığı bir hayli abartıldı. Özellikle CNN bu ilkbaharda birkaç hafta boyunca bu fikri takıntı haline getirdi ve bu olasılığın tartışıldığı çeşitli programlar yayınladı—katılımcılardan biri de bendim.
Ancak tüm bu şiddetin çok azı ABD’ye sıçradı.
Bu ilginç bir hikaye. 1980’lerde Florida'da kokain kaçakçılığı yapan Kolombiyalılar Miami sokaklarında hesaplaşıyorlardı ve cinayet oranı tavana vurmuştu. İçki Yasağı döneminde Şikago sokak ortasında işlenen cinayetlerle ün kazanmıştı. Los Angeles’in sokak çetelerinden Blood and Crips Los Angeles ve Amerika’nın orta batısında eroin pazarını ele geçirmek için savaşırken yoldan geçen arabalardan açılan ateşin sesi tüm ülkede yankılanmıştı.
Fakat girip çıkması çok kolay olan ABD-Meksika sınırının güneyinde yaşanan benzeri görülmemiş vahşet ve şiddet olayları Amerikan sokaklarında hiç hissedilmedi.
Meksika’nın Ciudad Juarez kentinde geçen 20 ay içinde işlenen cinayet sayısı 3,000 olarak belirlendi. Sokaklarda saldırı silahlarıyla teçhiz edilmiş askerler devriye geziyor. Fakat 180 metrelik çukurun diğer tarafındaki El Paso aynı sürede sadece 30 cinayete şahit oldu, ve Amerika’nın en güvenli şehirlerinden biri.
2008’de uyuşturucu kartelleri Nogales, Sonora’dan geçen yolu kontrolleri altına almak için savaştılar ve kentte cinayet oranı üç kat artarak 126’ya yükseldi. Çitin diğer tarafındaki Nogales, Arizona’da ise aynı süre içinde sadece üç cinayet vakası görüldü.
2005 ve 2006 yıllarında Nuevo Laredo korkunç bir kartel cinayetleri dalgasına yakalandı—o yıllar içinde 367 cinayet kayıtlara geçti. Rio Grande’nin diğer yakasında aynı büyüklükteki Laredo, Texas’da ise cinayet vakaları toplam 45’e ulaştı. Bu rakam alışılmışın iki katıydı. O tarihten sonra Laredo’da cinayet sayıları yine her zamanki sayısına, yılda 10 civarına indi.
Amerika’daki tüm uyuşturucu görev güçleri kendi bölgelerinde Meksikalı uyuşturucu satıcılarının faaliyet gösterdiğini, ama bunların dikkat çekmemeye çalıştıklarını bildiriyorlar. Örneğin Atlanta, ülkelerinde birbirlerinin kafasını kesen Meksika kartelleri tarafından ithal edilen uyuşturucuların dağıtım merkezi haline geldi. Ancak şehir bu denli cüretkar şiddet olaylarına hiç şahit olmadı.
Arizona eyaleti Meksika’dan gelen uyuşturucunun Amerika'ya giriş kapısı haline gelirken Phoenix şehri ABD’nin fidye için adam kaçırma merkezi haline geldi. Bu tür suçların oranı günde ortalama bir. Ancak bu suçlarda bile zanlılar da kurbanlar da daima Meksikalılar. Sıradan Phoenix vatandaşlarının ise neler olduğundan haberleri bile yok.
Bugün tüm dünya global olarak birbirine bağlı olsa da yaşamı yaşanılır kılmakta yerel kuruluşların yeri hala önemli. Özellikle suç ve dengeli ekonomik kalkınma konusunda bu geçerli.
Meksika’daki uyuşturucu savaşının verdiği ders de bu.
Amerikan polisi genel olarak iyi ücret alan, iyi eğitim görmüş, iyi silahlanmış, motivasyonu yüksek bir güçtür. Amerika’da mahkemeler, nezarethaneler, hapishaneler iyi çalışır. Meksika için bunların hiçbiri söylenemez
Bugünkü durumu kesinlikle suçluların iyi niyetine borçluyuz. Meksikalı uyuşturucu tüccarlarının Amerikan sokaklarında rasgele kan dökmekten kaçınmalarının nedeni bunun yaratacağı tepkinin kendi önceliklerine (işin ve uyuşturucudan kazanılan paranın güneye akışı) zarar vereceğidir.
Ancak bunun nedeni de genel olarak ABD’de yürütme organının çok güçlü olduğunu bilmeleridir. Amerikan polisi genel olarak iyi ücret alan, iyi eğitim görmüş, iyi silahlanmış, motivasyonu yüksek bir güçtür. Amerika’da mahkemeler, nezarethaneler, hapishaneler iyi çalışır.
Meksika için bunların hiçbiri söylenemez. Yerel kurumlar yüzyıllardır bastırılmış, merkezi hükümet ise gereğinden fazla büyümüştür. Meksika’da yerel hükümet 1983’e kadar eyalet hükümetinin bir uzantısı idi; bugün hala son derece zayıf ve dar bir bütçeye sahip. Eyalet hükümetinin durumu da bundan pek farklı değil. Beceriksiz polis gücü de bu durumun sonuçlarından sadece bir tanesi.
Uyuşturucu işi açısından Amerika Birleşik Devletleri ile Meksika arasındaki farkı da gözden kaçırmamak gerekir.
Uyuşturucu Amerika Birleşik Devletleri’ne girdiği andan itibaren bir hiyerarşi, veya emirlerine uyulması gereken bir elebaşı veya oligarşi ortadan kalkar. Bilakis, muazzam Amerikan uyuşturucu pazarının büyük bir kısmı Amerikan ekonomisine benzer: hiçbir düzenlemeye tabi olmayan, istediğini yapan küçük çaplı bireysel girişimciler. Bunların biri gelir diğeri gider, veya çabucak emekliye ayrılır veya öldürülür veya hapse girer. Onların yerine hemen pazarda payları olmasını isteyen başkaları gelir.
ABD’de uyuşturucu işinin elebaşları ancak yerel ve kısa süreli güce sahip olabildiler. Çeşitli Mafia babaları, veya 1970’lerde Harlem’in eroin kralı olarak tanınan Nicky Barnes, veya her hangi bir Los Angeles çete lideri Amerikan adalet ve ceza sisteminin etkinliğinin ve aynı zamanda da uyuşturucu dünyasındaki iki yüzlülüğün kanıtıdır.
Ancak Meksika’nın bazı kısımlarında uyuşturucu kaçakçıları askeri silahlara, insanın kanını donduran karşı istihbarat yeteneklerine, ve hükümet içinde çeşitli bağlantılara sahiptirler; ayrıca kendilerine katılmak için can atan muazzam sayıdaki fakir gencin içinden ayak işlerini yaptıracak kişileri kolaylıkla toplarlar.
Meksika uyuşturucu kaçakçılığı da aynı Meksika ekonomisi gibi oligopollerin kontrolü altındadır. Kaçakçılar hapse girdiği zaman bile çeşitli yolsuzluklar sayesinde güçleri hapishane duvarlarının dışına taşar. Bir dağ köylüsü iken ulusal güvenlik tehdidi haline gelen Meksikalıların en meşhuru Joaquin “El Chapo” Guzman’ın 2001’deki kaçışı bunun en iyi örneğidir.
Tüm bunlar Meksikalı uyuşturucu kaçakçılarının ABD içinde bir ulusal tehdit oluşturmalarının önümüzdeki birkaç yıl içinde mümkün olmadığını gösterir.
Bir kere kendi iş çıkarları buna karşıdır. Ayrıca gangsterler, bağımlılar ve diğer kanunsuzlarla dolu olan uyuşturucu ticareti işi, İslami teröristlerin uyguladığı türden sistemli, örgütlü saldırılara pek uygun değildir.
ABD’ye yönelik olasılığı çok daha yüksek olan tehdit, Amerika’dan kaynaklanan silah ve para ile güçlenen kaçakçıların acımasız saldırıları karşısında Meksika'nın yavaş yavaş daha da kötüye gitmesidir. Bugünlerde olan da budur.
Bu durum ABD topraklarına yapılan dramatik bir saldırıdan daha sessiz, ve bu nedenle çok daha sinsicedir. Bir tek kriz ABD-Meksika ilişkilerini değiştirmişe benzer. 2008 ABD başkanlık seçimi kampanyalarında bu ülkenin adı bile geçmemişti. Washington ve Amerikalıların büyük çoğunluğu ancak geçen ilkbaharda, dört yıl içinde 12,000’den fazla kişinin yaşamını yitirmesinden sonra durumu fark etti.
Çözüm ancak iki ülke arasında bugüne kadar başarılamamış olan daha yoğun bir ilişki ile mümkündür.
Fakat böyle bir ilişkinin oluşturulabilmesi her iki ülkede de bazı dahili değişikliklerin yapılmasını gerektirebilir; ancak politikacılar çok zor olan bu değişiklikleri ertelemeyi tercih edebilirler.
Pek çok araştırmacı Meksika’nın reformlara başlaması gerektiğini ileri sürmektedir. Ancak Meksika’nın yasama sistemi gerçek anlamda paralize olmuş durumdadır ve dolayısıyla değişim çok yavaş olacaktır
Örneğin, Arizona, Nevada, ve Texas eyaletleri silah satın alma konusunda liberal yasalara sahiptir; tüm Meksikalı gözlemciler bunun kartellerin silahlanmasına yardımcı olduğuna inanmaktadırlar. Ancak Ulusal Silah Derneği (National Rifle Association) ile uğraşmayı yasa yapıcıların birçoğu kaldıramaz.
Bu arada birçok araştırmacı geçimini uyuşturucu kaçakçılığıyla sağlayan Meksikalıların sayısının azalabilmesi için ülkede kaçakçılarla mücadele ve dengeli kalkınma için gerekli olan reformlara başlanması gerektiğine inanmaktadır. Eğitim, adalet sistemi, belediyelerle ilgili reformlar bunlardan bazılarıdır. Bazı reformlara başlanmış durumdadır. Ancak Meksika’nın yasama sistemi gerçek anlamda paralize olmuş durumdadır ve dolayısıyla değişim çok yavaş olacaktır.
Uyuşturucu kaçakçıları kendilerinin de birçok araştırmacının da en son aklına gelebilecek bir şey yaratmışlardır: Meksika ve ABD’nin aralarındaki anlaşmazlıkları gidererek ortak bir nokta üzerinde birlikte çalışabilecekleri bir kriz.
Meksika’daki uyuşturucu savaşlarının garip bir yanı da bu savaşların ancak her iki tarafın izin verdiği ölçüde bir tehdit oluşturabileceğidir. Ama zaten uyuşturucu kaçakçılarının henüz basit dağ köylüleri oldukları zamandan beri de durum böyleydi.